Pazar günü Avrupa'da dört, Amerika'da ve Asya'da da birer ülke sandık başına gitti: Türkiye, Polonya, İsviçre, Slovenya, Küba ve Kırgızistan...
Hepsini birkaç cümleyle özetleyelim.
Polonyalılar siyasal istikrarsızlığa son vermek amacıyla 2 yıl öne alınan genel seçimler için oy kullandılar. Lech-Jaroslaw Kaczynski ikiz kardeşlerin (Biri cumhurbaşkanı öbürü başbakan) yobazlık sınırında dolaşan tutucu politikalarına tepkilerini veya desteklerini, 460 üyeli parlamento ve 100 senatörlük için yaptıkları tercihlerle ortaya koydular. Liberal sağcıları iktidara getirip, ikizlerin hiç değilse birinden, Jaroslaw Kaczynski'den kurtuldular.
İsviçreliler de hem 200 sandalyeli Ulusal Konsey'i (Meclis), hem de 26 kantondan 22'sinin Devletler Konseyi (Senato) temsilcilerini seçmek için oy kullandılar. Yani orada da genel seçim vardı. Ve sorun Avrupa'nın en demokratik, en hoşgörülü ülkesini birkaç yılda ırkçı, yabancı düşmanı bir imaja büründüren Merkez Demokratik Birlik'in lideri Christopher Blocher'in 4 yıl öncesi seçime göre oylarını artırıp artırmayacağıydı. Artırdı!
Slovenler yeni devlet başkanını belirlemek için sandıkların önünde demokratik disiplin içinde kuyruğa girdiler. İşbaşındaki Devlet Başkanı Janez Drnovsek hakkı olmasına rağmen adaylığını koymayınca, meydan sağdan sola siyasi yelpazenin tüm renklerinin bu göreve ilk kez yarışacak adaylarına kalmıştı. Biri soyadından ötürü biraz bizden sayılırdı: Danilo Türk! Sonucu ikinci tur belirleyecek.
Kübalılar uzun bir sürecin ilk adımını attılar. İki turlu seçimle 169 belediye meclisinin 15 bin üyesini belirleyecekler. Bunu 2008 Nisan'ında 14 bölge meclisi üyeleri ile ulusal parlamentonun 600 milletvekilinin seçilmesi izleyecek. Daha sonra tüm bu delegeler Devlet Konseyi'nin (Küba hükümeti) 31 bakanını seçecekler. Onların arasından da 31 Temmuz 2006'da geçirdiği bağırsak ameliyatından bu yana ülke yönetimini kardeşi Raul'e teslim eden Fidel Castro'nun halefi ortaya çıkacak.
Kırgızlar ise Devlet Başkanı Kurbanbek Bakiyev'in yetkilerini, parlamentonun da sorumluluğunu artıran anayasa değişikliği için referanduma gittiler. Katılım yüzde 80'i geçti, "Evet" diyenler ise yüzde 75'i.
Sandıktan ne çıktı?
Peki, Pazar günü biz ne için oy kullandık? Anayasa değişikliği paketini ama öncelikle bundan böyle cumhurbaşkanını halkın seçmesini kabul edip etmediğimizi belirtmek için. Hangi cumhurbaşkanını? Hafta ortasına kadar oy verenlere göre 11'inci cumhurbaşkanını, Pazar günü oy kullananlara göre 12'nci cumhurbaşkanını.
Ne zaman olacak yeni cumhurbaşkanı seçimi? Hafta ortasına kadar gümrük kapılarında oy verenler 11'inci cumhurbaşkanının 40 gün sonra halk tarafından seçilmesi için iradelerini ortaya koydular. Pazar günü oy verenler ise 12'nci cumhurbaşkanını vakti zamanı gelince halkın seçmesine "Evet" veya "Hayır" dediler. Peki o zamanın tarihi ne? Kimi hukukçuya göre Gül, Anayasa'nın eski hükmüne göre seçildiği için 7 yıl. Kimine göre, Anayasa'nın o hükmü referandumla değiştirildiği için 5 yıl. Hele kimilerine göre, sadece 40 gün sonra!
Pazar günü 6 ülkede sandığa gidildi. 5'inde sonuçlar hiçbir hukuki soruna, anayasal tartışmaya neden olmadan ilgili tüm taraflarca kabullenildi.
6'ıncı ülkede, Türkiye'de ise sonuç hiç kimseyi mutlu etmedi. "Le Monde"a da şu değerlendirmeyi yaptırdı:
"Bu referandum gerek hukuk devleti, gerekse demokrasi açısından Türkiye'de olgunluk açığı bulunduğunu ortaya koydu!" Utanalım!