200 bini aşkın işsiz öğretmenin dramını anlattığımız "Öğrencisiz öğretmenler" başlıklı yazımıza gelen ağıtları yayınlasak uykularınız kaçar.
Her iletide sadece hayallerini ve umutlarını değil, yaşama sevincini de yitiren bir gencin hıçkırığı var.
Her iletide gözyaşlarını oğluna göstermemek için gecenin karanlığına sarılan bir babanın çaresizliği gizli.
Okuyanlar hatırlayacak; o yazımızda köklü önlemler alınmazsa, işsiz öğretmenler ordusunun 10 yıl sonra 1 milyonu aşacağını hatırlatmış, çözümün eğitim fakültesi kontenjanlarının düşürülmesinden geçtiğini, bunun da YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın koordinasyonuyla mümkün olabileceğini, ancak iki kurumun didişmeleri yüzünden yaraya neşter vurulamadığını belirtmiştik.
Siyasi yatırımın faturası
Tespitimize YÖK'ten yanıt geldi. Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme imzasıyla. Aynen aktarıyoruz:
"Üniversitelerimizde 69 eğitim fakültesi var. Bunların 64'ü faal. 2006 itibarıyla, mezun sayısı 36.579, öğrenci sayısı 173.392. Örgün lisans programlarındaki tüm öğrencilerin yüzde 20'sini eğitim fakültesi öğrencileri oluşturuyor. Ayrıca eğitim fakültesi mezun sayısıyla, 52 fakülte türü arasında ilk sırada yer alıyor. Bu kadar fakülte neden açıldı? Bunu geçmiş dönem siyasilerine sormak gerekir.
Kontenjanların belirlenmesinde daha çok öğretim üyesi sayısı ve fiziki altyapı dikkate alınıyor. Elbette bir kriter de istihdam. 1980 öncesinde öğretmen yetiştiren programları bitirenler için ciddi istihdam sorunu yoktu. Ancak 1990'lardan itibaren bazı alanlarda bu sorun giderek arttı. İngilizce öğretmenliği, bilgisayar öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik danışmanlık, matematik öğretmenliği, Türkçe öğretmenliği ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği dışındaki alanlarda arz-talep arasında büyük fark var. Bu fark mesleki eğitimde daha da büyük.
Bunu ortadan kaldırmak için ne yapılmalı? YÖK iki önlem üzerinde durdu. Biri yeni eğitim fakültesi açılmaması kararı. Son yıllarda gerek devlet, gerekse vakıf üniversitelerinden büyük baskı gelmesine rağmen, bu kararımızdan ödün vermedik.
Diğer önlem kontenjanlarla ilgili. Eğitim fakültelerinin kontenjanları, kuruluş yılı olan 1982'den bu yana ölçüsüz olarak artırıldı. İlk kez 2006'da istihdamda sorun yaşanan ve öğretim elemanı yetersiz olan programlarda kontenjanlar azaltıldı. 2005'te 44.541 olan kontenjan 36.329'a indirildi.
Kontenjan-istihdam ilişkisi
Bunun dışında ne yapılabilir? Eğitim fakültesi kontenjanları, askeri okullar gibi sadece istihdama göre mi belirlenmeli? Bunu tartışmak gerekir. Çünkü istihdam sorunu sadece öğretmenlik alanında yaşanmıyor. Biz kontenjanları devlet kadrolarındaki istihdam imkânına göre düzenlersek, lisans programlarının 200 bin civarında olan kontenjanını 50 binlere çekmek zorunda kalırız. Yükseköğretimde okullaşma oranımız henüz yüzde 25'lerde. Bunun yüzde 4050'lere çıkarılması yerine azaltılması nasıl açıklanabilir? Yapılacak iş, eğitim fakülteleri kontenjanını istihdam oranlarına göre bir miktar daha aşağıya çekmek ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın istihdam politikasını gözden geçirmek gibi görünüyor.
Bakanlık bugüne kadar bize, önümüzdeki 5 yılda hangi alanda kaç öğretmene ihtiyacı olacağı konusunda bilgi veremedi. Sadece 'Din kültürü öğretmenine çok ihtiyaç var, bunların kontenjanını artırın' şeklinde sözlü talepleri oldu. Öğretmen istihdamında bakanlığın politikası gerçekçi görülmüyor. Şöyle ki; son 5 yılda 993 biyoloji, 230 fizik, 231 kimya öğretmenine karşılık 7.758 din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni atandı. 2007'de mesleki ve teknik eğitimin 30 dalına toplam 948 öğretmen atanırken, aynı dönemde atanan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni sayısı 1.825 oldu. Bu talep farklılıkları nereden ileri geliyor? Bunun da değerlendirilmesi, sorgulanması gerekir."
YÖK'ün görüşü böyle. Bakanlııktan yanıt gelirse, elbette onu da yayınlamaya hazırız.
Ancak görünen o ki, 200 bin işsiz öğretmen için bir umut ışığı yok!