Batılılar'ın "Mister Gazman" lakabını taktıkları Rusya Federasyonu Başkanı Putin dün Çırağan Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Erdoğan'la ikili görüşmelere girerken yüzündeki zafer tebessümünü gizlemekte hayli zorlandı.
Doğrusu haksız sayılmaz: Son 5 haftada peş peşe yaptığı hamlelerle Türkiye'yi enerji koridoruna dönüştürmeyi amaçlayan projelerin pek çoğuna darbe indirmeyi başardı.
Önce Türkmenistan ve Kazakistan'la imzaladığı anlaşmayla bu ülkelerin petrol ve gaz kaynaklarının Batı'ya ihracat ve taşıma tekelini ele geçirdi. Böylece 21'inci yüzyılın en büyük enerji projesi olarak gösterilen ve Hazar havası gazını Viyana kapılarına ulaştırmayı öngören Nabucco boru hattının kaynaklarını kuruttu. Ayrıca BaküTiflisCeyhan petrol boru hattına Kazakistan petrolünün pompalanmasının da önünü kesti.
Ardından Macaristan'ı yanına çekerek, yani saf değiştirterek, Nabucco'ya ikinci çelmeyi taktı.
Sonra Bulgaristan ve Yunanistan'la imzaladığı Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı projesiyle Türkiye geçişlerine alternatif yarattı.
Ve nihayet İtalya ile imzaladığı, Karadeniz altından döşenecek boru hattıyla Bulgaristan'a, oradan da Avrupa'ya uzanacak gaz boru hattıyla bu büyük satranç oyununda "Şah" dedi.
Çok değil, bir yıl önce Putin'e diş gıcırdatan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattından ilk petrolün tankerlere yüklenmesi töreninde vazgeçilmez enerji koridoru konumuna gelmenin güveni ve gururu içindeki Türkiye'nin bu kadar kısa sürede eli nasıl böylesine zayıfladı?
Sorunun bir değil birçok nedeni var. Ve bu nedenlerin bir bölümü Ankara'nın, pek çoğu da Batı'nın stratejik hatalarından kaynaklanıyor.
AB ikili mi oynadı?
Türkiye'nin hatalarını iki başlıkta toplayabiliriz: 1-Bir yandan doğalgazda Rusya'ya bağımlıyken, bir yandan da Rusya'yı devre dışı bırakacak projelerin odağında bulunma ikilemini aşacak politikalar geliştirmekte zorlanması. 2-Bu projelerin içini doldurmak için en önemli tedarikçiler olan Türkmenistan ve Kazakistan'ın uzun süre ihmal edilmesi, sonuçta ikisinin de Rusya'ya kaptırılması.
Ancak AB'nin hataları bu sonuçta çok daha etkili oldu.
Bir ay önce İstanbul'da düzenlenen Türkiye-AB enerji konferansında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler konuklarına şöyle seslenmişti: "AB bazen birlik olarak hareket ediyor, bazen ayrı ayrı devletler olarak hareket ediyor. Burada birlikte hareket etmek gerekiyor. Yeri geldiği zaman ayrı ülke, yeri geldiği zaman birlik olmaz."
Bu tespit son üç günde bir kez daha (kim bilir kaçıncı) doğrulandı: AB'nin enerji güvenliğinde Türkiye'nin hayati öneminin vurgulandığı Brüksel zirvesi bildirisinden yalnızca birkaç saat sonra Roma'da Nabucco projesine ölümcül darbeyi indiren İtalya-Rusya anlaşması imzalandı.
Yukarda verdiğimiz örneklerde de belirttiğimiz gibi, İtalya'dan önce Macaristan, Yunanistan, Bulgaristan da aynı yolu izlemişlerdi. Hatta Avusturya da.
Peki, sonuçta Türkiye'nin enerji köprüsü olma umutları suya mı gömüldü? Tam değil. Örneğin Nabucco için İran ve Irak doğal gazı seçenek olabilir. Ne var ki, İran hem Batı ambargosuyla kuşatıldı, hem de altyapısının eskiliği yüzünden üretimi bu projeyi beslemeye yeterli değil. Irak'a ise istikrara kavuşmadan -en az 10 yıl gerekiyor-bel bağlanması mümkün değil.
Türkiye bu "Büyük Oyun"da saf dışı kalırsa ya da saf dışı bırakılırsa, yalnızca stratejik önemini değil, AB üyeliğinde en önemli kozunu da yitirebilir. Hızla karşı hamlelerini yapmak zorunda.