Yobazlık derecesinde dindar Kaczynski kardeşlerin yönettiği (biri Cumhurbaşkanı, öbürü Başbakan) Polonya'ya kocaman bir teşekkür borçluyuz.
Dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi gücü olmakla övünen AB'nin, bir üyenin inadı, bencilliği, kaprisi, çıkarcılığı yüzünden nasıl çaresiz, hatta gülünç duruma düşebileceğini gösterdiler.
AB'deki Polonya krizini daha önce yazdık ama son gelişmeleri değerlendirebilmek için bir kez daha hatırlatalım: AB, Rusya'yla ortaklık ve işbirliği anlaşmasını yenilemek istiyor. Bu anlaşma Avrupa'nın enerji, özellikle doğalgaz ihtiyacının güvenceye alınmasını, ayrıca Rus enerji pazarının AB üyelerine açılmasını da öngörüyor.
AB Komisyonu'nun Rusya ile müzakereleri başlatabilmesi için 25 üyenin devlet ve hükümet başkanlarından oluşan Konsey tarafından yetkilendirilmesi gerekiyor. AB kuralları gereğince oybirliğiyle.
Ne var ki, kimsenin aklına gelmeyen bir gelişme oldu; Polonya veto etti! AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso, dönem başkanı Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen, AB'nin Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Komiseri Javier Solana başta olmak üzere ne kadar yetkili varsa Kaczynski ikiz kardeşlerin tepesine çullandılar. Ama nafile. Rusya et ithalatında Polonya'ya -sağlık koşullarına uymadığı gerekçesiyle- bir yıldır uyguladığı ambargoyu kaldırmadıkça, onlar da vetolarını geri çekmeyeceklerdi! Rusya da bu talebi reddetti.
AB'nin utanç zirvesi
Ve dün akşam Helsinki'de başlayan AB-Rusya zirvesinde Vanhanen, Barroso ve Solana elleri boş, çaresiz ve mahçup bir şekilde dizildiler Putin'in karşısına. Rus lider de bir güzel dalgasını geçti: "Ne o yani, sahte ihracat belgeleriyle bize kokmuş et sokuşturmaya çalışan ahlaksız Polonyalılar'a göz yummamı mı istiyorsunuz? Son tüketim tarihinin geçip geçmediğine bakmadan her türlü gıda ürününe muhtaç olan Rusya çok gerilerde kaldı."
Sadece alay etmedi, korkuttu da: "Bulgaristan ve Romanya'yı da üyeliğe kabul etmeniz nedeniyle Polonya'ya uyguladığımız ambargoyu, 2007 başında tüm AB'ye genişletebiliriz."
Sonra da azarladı: "Romanya ve Bulgaristan'i aranıza almadan önce bize danışmalıydınız. Tabii ortak çıkarlarımız sizin için bir önem taşıyorsa."
Ama AB yetkililerine en çok koyan Putin'in şu cümlesi oldu: "Polonya'nın tutumu AB'ye güveni dinamitliyor." Bu "diplomatik" cümlenin anlamını hemen kavradılar: "AB ciddiye alınacak bir muhatap olmaktan çıkıyor!"
Gelelim bundan sonra olacaklara... Kaczynski'lerin vetosu çok şeylere gebe. Polonya'nın daha önce de çok pürüz çıkardığını (Anayasa görüşmelerinde, tarım fonlarının dağıtımında) hatırlatan AB çevreleri "İllallah" diyor ve ekliyorlar: "Bu böyle gitmez. Bir üye yüzünden koskoca AB'nin kilitlenmesi kabul edilemez."
Peki çözüm ne? Cevapları: "Ne yapacakları kestirilemeyen ülkelerin ellerinden silahı almak gerekiyor." Bunun de tercümesi: "Kararlarda oybirliği koşulu değişmeli!"
Düşünün; Polonya, 1 Mayıs 2004'te AB'ye katılan 10 üyenin en büyüğü. Kıbrıs Rum tarafı ise en küçüğü. Hatta buçuğu.
Şimdi... 14-15 Aralık'taki AB liderler zirvesinde konu Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin sürdürülmesine geldiğinde, Rum lider Tasos Papadopulos veto yetkisini kullanır mı, kullanabilir mi? Hele AB'nin burnundan soluduğu bir sırada... Hele hele oybirliği koşulunu değiştirme tartışmaları ve Polonya'yı tecrit etme arayışlarının alevleneceği bir dönemde... Yürek ister!
Polonya koca bir teşekkürü hak ediyor, değil mi?