Aydın elbette muhalif olacak. Aydın elbette kuşkucu ve sorgulayıcı olacak. Ama bu duruş, "Aydın terörü" denilen ve "Tek doğru"nun, yani kendi doğrusunun dayatılmasına vardırılırsa, iş kaçınılmaz olarak şirazesinden çıkar.
Hele buna bir de Türk aydınının yüz yıllık hastalığı olan "Çağdaşlığın temsilcisi" batılılar önündeki eziklik, aşağılık kompleksi eklenirse, sadece şirazesinden çıkmakla kalmaz, güven bunalımına da yol açar.
Tıpkı TESEV'in (Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) 22 Eylül'de Ankara'da "Almanak: Türkiye, Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" adlı yayınının tanıtıldığı toplantıda yaşananlar gibi.
Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt dün Harp Akademileri'ndeki konuşmasında o toplantıda, " Her türlü teamül, nezaket ve tahammül sınırlarını aşan beyanlar "da bulunulduğunu söyledi. Haksız değil.
Sözkonusu toplantının açılış konuşmasını yapan AB Türkiye Temsilcisi Hansjörg Kretschmer'in iddialarını daha önce değerlendirdiğimiz için bir kenara bırakıyoruz. Ancak kürsüye çıkanlardan AK Parti Antalya Milletvekili, daha da önemlisi Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger'in ifadelerini hatırlatmakta büyük yarar var:
"Türkiye'de Silahlı Kuvvetler ile siviller arasındaki ilişkiler çarpık. Geçerli olan siyasi sistem standartları içerisinde, TSK üzerinde yasama, yürütme ve yargı bağlamında hiçbir organın denetleme yetkisi yok. TSK biraz da sivil alemi küçümser.
Utanarak söylüyorum, milletin vekili olarak benim Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nden haberim yok. Nasıl hazırlandığını, içinde neler olduğunu bilmiyorum.
Meclis'te eğitim, sağlık bütçelerinde tartışmalar çıkar, birbirimizin boğazına sarılırız. Ancak iş milli savunma bütçesinin tartışılmasına geldiğinde, geldiği gibi gider. Milletin temsilcisi olarak artık bu konularda fasulyeden sayılmak istemiyorum.
Medyanın beni kudurtan tavrı var. Genelkurmay'dan gelen bildiriler her zaman serttir. Medya başka konularda aslan kesilir ama bu konuda dişidir!"
Askeri yalnız bırakmak
Dülger'in çizdiği -ve epey alkış alan-bu tablo doğruysa, sorumlusu kim? Askerlerin ağırlığı mı, yoksa milletvekillerinin milli savunma bütçesine topluca parmak kaldırıp, sonra orduya "Hayırlı olsun" mesajları gönderme yarışına girmelerinin hafifliği mi?
TESEV raporunu hatırlayanlardan Lale Sarıibrahimoğlu bakın neler diyor:
"Kitapta kendi bölümümle ilgili yaptığım söyleşilerin bir bölümü bazı parlamenterlerimizle oldu. Bu söyleşilerden, bizi temsil eden vekillerimizin, pek çok konuda olduğu gibi sivilasker ilişkileri konusunda da yasalarla kendilerine verilmiş olan görevleri bile yerine getiremediklerini gözlemlemiş olmam, bende derin bir hayal kırıklığı yarattı. "
Aydın elbette cesur da olmalı. Ancak bu cesareti doğru yerde, doğru zamanda kullanmalı veya sergilemeli. Meclis'te sus-pus kalıp, tek yanlı görüşlerin, tek doğruların egemenliğindeki platformlarda bir-iki dakikalık alkış uğruna "Cesur" cümleler sıralamak, cesaret değil.
Ona olsa olsa geçici cesaret denebilir.
Tıpkı "Erdoğan eğer Köşk'e çıkacaksa, Emine Hanım türbanını çıkarmalı" demecinin ertesi günü "Öyle demek istememiştim" diye çark edilmesi gibi.
Ama ne yazık ki, bu "Egzantrik" çıkışlar, "Aydın" olma adına ve başka hesaplarla sessiz kabulle karşılanıyor. Dahası resmi belgelere giriyor ve referans oluyor.
Büyükanıt'ın belirttiği gibi, devletin hiçbir kurumunun savunmadığı askere de konuşmaktan başka seçenek bırakılmıyor.