Baştan söyleyelim; konumuz kişiler değil, zihniyet. O nedenle Dışişleri Bakanı Gül ile yazıda adları geçenler alınmasınlar.
Dışişleri Sözcüsü Büyükelçi Namık Tan'ı dün izlerken içimiz burkuldu. Özellikle de Başbakan Erdoğan'ın Dış İlişkiler Danışmanı Cüneyd Zapsu'nun ABD, İngiltere, Almanya büyükelçileri ve İsrail'in şu sıralar Ankara'daki en üst düzey temsilcileriyle temaslarına ilişkin soruyu yanıtlarken yüzüne çöken gölgeleri görünce.
"Bu temasları biliyoruz... Ama basından!" dedi, hüzün, öfke, kaygı, çaresizlik ve biraz da küçümseme karışımı ifadeyle.
Bu itiraf, hükümetin AB'nin 2004 Aralık'ındaki Brüksel zirvesiyle başlayan, kordiplomatiğin "Kayıtdışı diplomasi" diye alay ettiği, bazılarının "Kasımpaşa ekolü" dedikleri, dün de CHP lideri Baykal'ın nazik "Devletin kanalına paralel kanallar açılması" cümlesiyle eleştirdiği, Dışişleri'nin bypass edilmesi operasyonunda varılan noktayı gösteriyor. Aradaki etapların hangini sayalım?
* AB'nin 3 Ekim 2005'teki Lüksemburg toplantısı öncesi Müzakere Çerçeve Belgesi'yle ilgili görüşmelerin AK Parti'de yürütülmesini mi?
* Geçen Şubat'ta kimin davet ettiği boğuntuya getirilen Hamas'ın silahlı eylemlerinin planlayıcısı Halid Meşal'le yine AK Parti'de yapılan görüşmeyi mi?
* Erdoğan'ın Berlin'de Almanya Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik'i herkesin önünde azarlamasını mı?
* Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davudoğlu'nun son Şam gezisinde, Suriye lideri Beşşar Esad'la görüşürken, Büyükelçi Halit Çevik'in dışarı çıkarılmasını mı? Aslında tüm bu parçaların oluşturduğu resim bilinçli bir tavrı yansıtıyor: Teslim alamadığın kaleyi saf dışı bırak.
En sağlam halka
Çünkü her bakanlıkta kadrolaşmak mümkün ama Dışişleri'nde hayır. En azından 12 kuşak sabretmedikçe.
Üstelik Dışişleri, bürokrasinin en güvenilir kurumu. O nedenle gelipgeçen tüm cumhurbaşkanları ve başbakanlar, danışmanlarını oradan seçtiler: 7'nci Cumhurbaşkanı Evren'in dışişleri danışmanı Büyükelçi Özdem Sanberk'ti. 8'nci Cumhurbaşkanı Özal'ın Büyükelçi Kaya Toperi. 9'uncu Cumhurbaşkanı Demirel'in Büyükelçi Tacan İldem. 10'uncu Cumhurbaşkanı Sezer'in Büyükelçi Sermet Atacanlı.
Başbakan Yılmaz'ın danışmanları Büyükelçi Yalım Eralp ve Büyükelçi Mehmet Ali İrtemçelik'ti. Başbakan Çiller'in yine Büyükelçi
Yalım Eralp. Başbakan Demirel'in Başkonsolos Mehmet Ali Bayar. Başbakan Ecevit'in Büyükelçi Erdal Tümer ve Büyükelçi Ertuğrul Çırağan. Başbakan Yardımcısı Bahçeli'nin Büyükelçi Deniz Bölükbaşı.
Erdoğan da yasal zorunluluk nedeniyle Dışişleri'nden danışman aldı: Önce Büyükelçi Ender Arat. 2 yıl durabildi. Ardından Büyükelçi Rafet Akgünay: 1 yıl zor dayandı. Şimdi Büyükelçi Ali Yakıtal... Resmi danışmanların "can havliyle" Dışişleri'ne dönmelerinin tek nedeni var: İşlerin özel danışmanlarla götürülmesi.
Ve de o özel danışmanların gafları, başlarına buyruk girişimleri zor durumda bırakacak kadar haddini aşınca, Erdoğan'ın "Haberim yok", "Kendisini bağlar" gibi geçiştirmelerle sorumluluğu ortada bırakması.
Çok sıkıştırılırsa, "Türkiye Cumhuriyeti aşiret devleti değil. Kimse kendi başına hükümeti ve devleti bağlayıcı temaslarda bulunamaz" gibisinden ulus devlet sözlüğünün kutsal kavramlarına sarılması.
Büyükelçi Tan bir gün anılarını yazacak mı bilmiyoruz ama Dışişleri'nden biri, sadece biri, bir gün patlarsa, püskürteceği lavların yanında şu sıralar tek faal yanardağ olan Endonezya'daki Merapi'nin zararı solda sıfır kalacak...