Sayda üstünde İsrail F-16'ları göründüğünde herkes sığınağa koşmaya başladı.
Can havliyle koşuşanlar arasında 25 yaşındaki Ali Safyeddin de vardı. Kucağında 1.5 yaşındaki kızı Leyla, arkasında eşi, anasıbabası, eşinin ailesi, yakınları...
F-16'lardan biri bombalarını sığınağın üstüne bıraktı. Önce fosforlu, ardından parça tesirli ve nihayet yaydığı ısıyla her şeyi yakan üç bomba. Cenevre Sözleşmeleri'ne göre üçü de yasaktı.
Sığınak yok oldu. Ali kucağında minik Leyla'sının cansız bedeniyle enkaz altından çıkarılırken hıçkırıyordu: "Tanrım adalet mi bu? Minicik yavrumun ne günahı vardı?"
(Aynı saatlerde ABD yönetimi, Tayvan'a 66 adet F-16 avcı-bombardıman uçağı satışına izin verdi. Gerekçe: Çin'in silahlanma programını dengelemek. Pekin bu yıl askeri bütçesini yüzde 14.7 artışla 35 milyar dolara yükseltmişti. Gerçek rakamın bunun 2-3 katı olduğuna inanılıyordu. Hem sonra ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, "Gelecek 20 yılda asıl kapışma alanı Pasifik olacak" dememiş miydi?)
Hazreti İsa'nın doğduğu Nazaret kasabasında, 3 yaşındaki Rabia ile 9 yaşındaki Mahmut, ağabeylerine yalvardılar: "Arkadaşlarımız sokakta oynuyor. Ne olur biz de gidelim."
15 yaşındaki Mahsun Taluzi kardeşlerinin yalvarmalarına dayanamadı. Ancak iki çocuk sokağa çıkınca ağabeylerinin elini bırakıp koşmaya başladılar. Az sonra kulakları sağır eden bir gürültü duyuldu. Direnişçiler "Katyuşa" füzesi fırlatmışlardı. Rabia ve Mahmut'un minik bedenleri paramparça oldu. Mahsun da Saydalı Ali'nin isyanını tekrarladı: "Kardeşlerim dünyayı tanımadan öldüler. Ne günahları vardı?"
(O sırada Moskova'da 2-6 Ağustos tarihleri arasında "Silah Fuarı" düzenleneceği açıklandı. En heyecanlı şov, Rus malı son kuşak füzelerin görücüye çıkması olacaktı.
Yine Moskova, Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez'in Salı günü başlayacak gezisine hazırlanıyordu. Kolay mı; ABD karşıtı Latin Amerikalılar cephesinin liderine 1 milyar dolarlık silah satılacaktı. Böylece Venezüella, Güney Amerika'da Su-30 ağır bombardıman uçaklarına sahip ilk ülke olacaktı. Kremlin, "Madem ABD bizim nüfuz alanımızı tanımıyor, biz de onun arka bahçesine girmekte serbestiz" diyordu.)
Meydan okumalar ve imdat
Bağdat'ta bir günde 38 ceset toplandı. Hepsi de Kalaşnikof'la öldürülmüştü. Kaçırılan 20 Sünni'den henüz haber yoktu. Onlar da öldürülen 50 Şii'ye misilleme olarak kurban seçilmişlerdi.
(Moskova'da ise Kalaşnikof'tan bile üstün hafif hücum silahları geliştirildiği duyuruldu: AN-94 Abakan, AEK-971. Kaleş'e göre dakikada yüzde 15-20 daha çok mermi atıyorlardı.)
Ve o sırada İran, Batı'nın önerilerine 22 Ağustos'ta cevap vereceğini ama uranyum zenginleştirme programını durdurmaya niyeti olmadığını açıklıyordu.
Ve Hizbullah Siyasi Büro üyesi Mahmut Komati "Aylarca sürecek savaşa hazırız. İsrail her şeyi bombaladı ama Güney Lübnan'a silah ikmalimizi engelleyemedi" diyordu.
Ve İsrail, Hizbullah'ın altyapısını, komuta merkezlerini, silah depolarını, hatta lider kadrosunu yok edinceye kadar bomba yağdıracağını ilan ediyordu.
Ve Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora dünyaya "Yaşamak istiyoruz, bizi bırakmayın, Lübnan'ın çökmesine izin vermeyin" diye yalvarıyordu.
Fransız yazar Anatole France, insan yaşamını "Doğarlar, acı çekerler ve ölürler" diye özetliyor "Tanrılar Susamışlardı" romanında.
Ama bu kez susayan kim? Tanrının ilk buyruğuna, "Asla öldürmeyeceksin" emrine karşı gelmek pahasına neslini ortadan kaldıracak kadar çıldıran kim?