Sadece Arnavutluk'un değil Balkanlar'ın yaşayan en ünlü yazarı olan ve tıpkı Yaşar Kemal gibi her yıl Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen İsmail Kadare'nin "Ölü Ordunun Generali" romanını okudunuz mu?
Kadare, 1963'te yayınlanan ve kendisine dünya çapında ün getiren bu ilk romanında, İkinci Dünya Savaşı'nda Arnavutluk'ta ölen 3 bin İtalyan askerinin kemiklerinin vatanlarına gönderilmesinin öyküsünü anlatır.
Geçmişin günahlarının deşelendiği Kadare'nin büyüleyici romanındaki ağır havayı şu sıralar Adriyatik kıyısındaki Tivat limanında soluyabilirsiniz.
Tivat bir zamanlar Yugoslavya deniz kuvvetlerinin en önemli üssüydü. Oradaki savaş filosu Batı ve Doğu ülkeleri askeri ataşelerine gururla gösterilirdi: Sava P831 tipi denizaltılar, ünlü torpido gemisi Split, firkateynler, kruvazörler...
Bu gemiler bugün de Tivat'ta demirli duruyor. Bugün de Yugoslavya bayrağı dalgalanıyor direklerinde.
Ama bazısı paslanmaya başlamış, bazısı yosunlara gömülmüş bu filo artık İtalyan yazar Umberto Eco'nun "Önceki Günün Adası" romanındaki hayalet gemiyi andırıyor. Hüzün verici sessizliğe gömülmüş köprüler, Mareşal Josip Broz Tito'nun sararmış portresinin hâlâ durduğu kaptan köşkleri, çoktan evlerine dönmüş denizciler...
Sadece Tivat'ta birkaç eski general ve amiralin kurduğu "Kofis" şirketinin personeli ilgileniyor gemilerle. Bir de bu şirketin bulup getirdiği olası müşterilerin temsilcileri.
Osmanlı'nın hayaleti
Çünkü tarihe karışan Yugoslavya'nın deniz kuvvetlerinden Sırbistan-Karadağ birliğinin payına düşenler satılık.
Karadağ'ın bağımsızlığını ilan etmesiyle Sırbistan denize, Adriyatik'e açılan son kapısını da yitirdi.
Karadağ ise 2 bin askerden oluşan kara ordusuyla yetineceğini, deniz kuvvetleri olmayacağı için savaş gemilerine de ihtiyaç duymayacağını açıkladı. Kıyılarının güvenliğini sadece birkaç hızlı botla donatılacak sahil muhafaza görevlileri sağlayacak.
Sonuç: Meraklısına kelepir denizaltılar, kruvazörler, firkateynler. Fiyatlar da cazip: Gemi başına ortalama 1 milyon avro! Satışlar fena sayılmaz. Mısır, 1950'lerde Sovyetler Birliği tersanelerinde inşa edilmiş bir firkateyni aldı. Libya birkaç firkateyn ve çıkarma gemisiyle ilgileniyor. Sri Lanka bir başka ciddi müşteri adayı.
Olağanüstü önemli, hatta soylu, hatta hatta dokunulmazlığa sahip konuların veya güçlerin bile zamanla ne denli anlamsız hale geldiğini, bundan daha güzel, daha çarpıcı anlatan öykü herhalde zor bulunur. Ancak bunun tersiyle de her an karşılaşmak mümkün.
İşte Karadağ Başbakanı Milo Djukanovic "100 yıla yakın süre sonra yeniden bağımsızlığımıza kavuştuk" derken, ilk bağımsızlığın yolunu açan 1878'deki Berlin Konferansı ve Anlaşması'na gönderme yaptı. Osmanlı'nın bir ilçeyi Karadağ'a vermemek için girdiği "93 Harbi" (1877-1878) sonrası Rusya, Yunanistan, Romanya, Sırbistan, hatta savaşla ilgisi olmayan İran'a bile toprak kaybettiği, dahası Romanya, Sırbistan ve Karadağ prensliklerinin bağımsızlığını kabul ettiği anlaşmaya.
Rus Parlamentosu halen Ukrayna sınırları içindeki Kırım'ın geri alınması girişiminin meşru kaynağı olarak 1774'teki Küçük Kaynarca Anlaşması'nı gösterdi. Kırım'ın elden çıktığı, Osmanlı'nın o güne kadar imzaladığı koşulları en ağır anlaşmayı.
İlginç bir dönem yaşıyoruz. Bir yandan ölü orduların mirası haraç mezat satışa çıkıyor, bir yandan da ölü imparatorlukların tozlu arşivleri yeni dünya düzeninin altyapısı haline getiriliyor...