Siyasi vasiyet denilebilir mi; bilmiyoruz, ya da dilimiz varmıyor ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı koltuğuna beş kez oturmuş olan Bülent Ecevit ardında iki zarf bırakıyor.
*İlki hükümete: Onun içeriğini beyin kanaması geçirmesinden hemen önce kamuoyuna açıkladı: "Laik, demokratik cumhuriyete karşı Ankara'da göz göre göre işlenen korkunç cinayetten Başbakan da, başında bulunduğu hükümet de sorumludur. Bu hükümet artık görevde kalamaz, derhal çekilmelidir. "
*İkincisi sol ya da sosyal demokrat partilere: "Sol partiler önümüzdeki seçimlerde ittifak yapmalılar."
Hatta daha ileri gitti, bu model için esinlendiğini sandığımız İtalya'da o işi başaran Romano Prodi'nin Türkiye versiyonunu da işaret etti: Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen başkanlığında ortak liste...
Sevgili Ecevit'in ilk zarfını bir kenara bırakıyoruz. Olmayacak duaya amin dememek için.
Ve de demokratik rejimlerde meşru alternatif önermedikçe, öneremedikçe, Meclis'te tam egemenliğe sahip bir partinin çekilmesini ya da en azından içinden başka bir hükümet çıkarmasını istemek, dahası bunu parlamento dışı güçlerin dayatması olarak kamuoyu desteğine sunmak, bizim defterimizde yazılı oyun kurallarının arasında yer almadığı için.
O nedenle ikinci "zarf"a geçiyoruz.
Ecevit'in "solda birlik"ten kastettiği ne?
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer'e bakarsanız, Ecevit "Birleşmeyi değil, işbirliği ve uzlaşmayı" öneriyor. "Çünkü" diyor, "geçmişte Halkçı Parti ile SODEP birleşti ama bu birleşmeyi izleyen ilk seçimde oylar artacağına düştü. Daha sonra SHP ile CHP birleşti, oylar daha da düştü..." Doğru söze ne denir...
Yaklaşık iki yıldır solda birliğin öncülüğüne soyunan SHP'nin (1990'ların Erdal İnönü liderliğindeki SHP'si ile karıştırmayın) Genel Başkanı Murat Karayalçın'a bakarsanız; Ecevit'in önerisi İtalya'da, Romano Prodi başkanlığında merkez, sol ve daha sol partileri bir seçim ve iktidar programında güçbirliği yapmaya götüren ve adına önce "Zeytin Ağacı", daha sonra da "Birlik" denilen güçbirliğinin Türkiye uyarlaması anlamına geliyor.
Ya Baykal ne düşünüyor? Baykal ise birkaç günlük aradan sonra dün bu konuda kesin tavrını ortaya koydu: "Türkiye'de bu sistem işlemez."
O model sökmez
Hiç de şaşırtıcı değil. Dahası hiç de yadırganacak bir yanı yok.
Çünkü, İtalya'daki model birbirlerinden pek de üstün olmayan, partilerin güçbirliğine dayanıyor. Yani tek başlarına seçime girdiklerinde varlık gösteremeyecek ama birbirlerini itecek sinerjiyi yarattıklarında hepsi de en azından lider kadrolarını parlamentoya gönderebilecek bir yığın parti.
Türkiye'de siyasi manzara öyle değil. Bir, nereden bakarsanız bakın yüzde 15-20 arası oy potansiyeline sahip ana muhalefet partisi CHP var. Bir de parlamento dışında güçleri kendilerinden menkul sol partiler.
Ayrıca, İtalya'da "Zeytin Ağacı" nın altına merkez, merkez sağ partiler de sığındı. Türkiye'de sözgelimi DYP'yi, Anavatan'ı hatta MHP'yi böyle bir seçim ve iktidar birlikteliğine çağırmaya cesaret eden çıkabilir mi? Dahası böyle bir çağrıya tüm birlik çığlıklarının hedefine konulan CHP yanaşabilir mi? Biliyoruz tepkiyle karşılanacak ama bu peşrevlerin hepsi Ecevit sonrası dönemin oluşumlarıyla ilgili nabız yoklamalarından öte bir önem ve anlam taşımıyor.
Aslında soldaki herkes CHP çatısı altında birleşmekten veya 1980 öncesinde olduğu gibi
Altı Ok' ta toplanmaktan başka seçenek olmadığını görüyor ama düz üyelerden örgüt yönetimlerine kadar CHP'yi tepeden tırnağa yenilemiş Baykal'ın sancağının altında toplanmayı yiğitliğe yediremiyor.
Uzun sözün kısası Ecevit'in iki zarfından ilki hayal. Ama ikincisi ilkinden de hayal...