20 yıl önce bugün, 26 Nisan 1986 Cumartesi günü saat 01.24'te Ukrayna'daki Çernobil nükleer santralının 4 numaralı reaktörü infilak etti ve Hiroşima ile Nagazaki'ye atılan bombalar toplamının 200 katı radyasyon atmosfere yayıldı.
Sadece Rusya, Belarus ve Ukrayna'ya değil, batıda Avrupa'nın tamamına, güneyde tüm Karadeniz kıyılarına, doğuda Asya içlerine yayılan radyoaktif bulutları kaç can yaktı? Tahminler farklı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) geçen yıl, Çernobil'in çoğu çocuk 4 bin kişinin kansere yakalanmasına yol açacağını hesapladı. Uzmanların kuşkuyla karşıladıkları rakamlar bu yıl yukarı çekildi: 41 bin kişi kansere yakalanacak, 16 bini ölecek.
"Greenpeace" çevre örgütüne göre bu yeni tahmin de gerçekleri yansıtmıyor. O, en az 270 bin kişinin kansere yakalanacağı, 93 bininin öleceği iddiasında.
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu üyesi Rebecca Harms'ın raporu ikisinin arası: 30-60 bin ölü!
Rus bilim adamları ise, DSÖ'nün "güncelleştirilmiş" rakamlarının en az 25 katından söz ediyor. Yani 400 bin ölü!
Çernobil-Hopa-Sinop
Ancak herkes bir noktada birleşiyor: "Gerçek bilanço asla çıkarılamayacak. Çünkü en çok kurbanın verildiği ve verileceği Rusya, Belarus ile Ukrayna'da kanser vakalarının ve ölümlerin istatistiği yok.
Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi! O nedenle özellikle Doğu Karadeniz'de artan kanser ölümlerinde Çernobil'in etkisiyle ilgili iddialar akıl karıştırmaktan başka işe yaramıyor.
Örneğin, pilot bölge seçtiği Hopa'da son 3 yılda ölümlerin yüzde 47.9'unun nedeninin kanser olduğunu belirleyen Türk Tabipler Birliği, bu artışta Çernobil'in etkisi bulunduğunu düşünüyor.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu yetkilileri kanser artışını Çernobil'e bağlamayı reddediyor.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise "Sadece Doğu Karadeniz'de değil tüm Türkiye'de kanser artıyor" deyip işin içinden çıkıyor. Nükleer santral kurmaya hem de Karadeniz'ekararlı hükümetin üyesi olarak, sürpriz sayılmaması gereken tavır.
Gerçekler devlet sırrı
Ancak... Bir kez nükleer enerjiye geçince, kamu ile kamuoyu, yönetenler ile yönetilenler, devlet ile millet arasında giderek derinleşen kuşku uçurumu doğduğunu, daha işin başında hatırlatalım.
Örneğin Avrupa'da radyasyon uzmanları arasında DSÖ'nün Çernobil verilerini "Kasıtlı olarak" düşük tuttuğu görüşü yaygın. Gerekçe: DSÖ ile Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) arasında 1959'da imzalanan anlaşma. O anlaşmayla DSÖ'nün tüm raporlarını inceleme yetkisi alan UAEK'in, nükleer enerjinin geleceğinin tehlikeye girmemesi için tahminleri aşağı çektirdiği öne sürülüyor.
Aynı şekilde, Fransa'da da Çernobil sonrası radyoaktif ölçümlerinin düşük açıklandığı ortaya çıktı. Hem de bin kat! Yani, bin birimlik serpinti halka bir olarak duyuruldu.
Ve nihayet bilançonun ağırlaşmasına dönemin Sovyet yönetiminin günlerce kazayı sadece dünyadan değil, kendi halkından bile gizlemesinin, açıklamak zorunda kalınca yalana başvurup önemsiz göstermesinin neden olduğu belirlendi. Üstelik "Glasnost", yani "Şeffaflık" sözü veren Mihail Gorbaçov tarafından! Dahası, Çernobil raporları mühürlenip devlet sırrı ilan edildi. Bugün bile gizli tutuluyor. Rastlantıya bakın; raporları yazan uzman da intihar etti!
Diyeceğimiz şu; nükleer enerji devletleri ve yönetimleri "Yüksek çıkarlar için" yalancılığa yöneltiyor. Bizden hatırlatması...