Başkan Bush neredeyse yüzüne tümüyle yayılan bir gülümsemeyle kollarını iki yana açıp, "Hoşgeldin sevgili dostum" dedi. Sonra yanındakilere dönüp, "Biliyor musunuz" diye ekledi, "Benim en iyi dostlarımdan biri o. Sadece benim değil, ülkemizin de iyi bir dostu..."
Hayır, Bush bu iltifatları Başbakan Erdoğan'a değil, ondan bir gün önce Beyaz Saray'ı ziyaret eden Polonya Cumhurbaşkanı Aleksander Kwasniewski'ye yağdırdı. Polonya'nın Irak savaşında ilk günden itibaren Fransa-Almanya cephesine kafa tutacak kadar sıkı şekilde ABD'nin yanında yer alması, Komünist Parti'de yetişmiş, orada üst düzey yöneticiliğe yükselmiş, hatta son komünist hükümetlerde bakanlık bile yapmış Kwasniewski'nin tüm geçmişini Bush'a unutturmaya yetmişti. Gerçi da "Ben değiştim, artık sosyal liberalim" diyor ama konumuz bu değil...
Hakkını yemeyelim; Başbakan Erdoğan da savaşın ilk aylarında ABD ile arasına giren soğukluğu gidermeyi başarmış ülkenin lideri olarak dün Beyaz Saray'a sırtı bir hayli sıvazlanmış ve de cebinde tomar tomar övgü notuyla girdi.
Ayrıcalıklı konuk
Örneğin anlı şanlı "New York Times" gazetesi "Bir Türk başarı öyküsü" başlıklı başyazısında, Türkiye'nin "Güçlü bir biçimde Batı dostu ve demokratik çoğulculuktan yana olan Erdoğan'ın liderliğinde AB'ye girmek için yaptığı erişilmesi güç reform hamlesi"ni göklere çıkardı.
Ayrıca "Erdoğan'ın başarısında ABD'nin güçlü çıkarları var" diyerek Bush'u Başbakan'ı el üstünde tutması için uyarmayı ihmal etmedi. Bir başka etkili yayın organı, "American National Review" dergisi, "Önemli müttefik" diye nitelediği Erdoğan'ın Beyaz Saray ziyaretinin "ABD'ye yeni bir stratejik yön belirlemesinde yardımcı olacağını" yazdı. Erdoğan'a bu genel takdir ortamına Başkan Bush'un katkılarını haber sütunlarında okuyacaksınız.
Ancak Bush, "Financial Times" gazetesinin ifadesiyle "Her ziyaretçiye nasip olmayan bir ayrıcalık" yapıp, Erdoğan'la Beyaz Saray'ın gül bahçesinde baş başa yürüyüşe çıktıysa (tabii Washington'u titreten soğuklar izin verirse), bilin ki tam 12'den vurduk. Yani Kıbrıs açılımlarına da destek tamam, Kuzey Irak için rahatlatıcı güvence de, kimbilir hatta 8.5 milyar dolarlık kredi de...
Zaten EOKA üyesi olarak Trodos Dağları'nda silahlı eğitim gördüğü dönemde puslu havada koku alma yeteneğini epey geliştiren Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos'un dün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde can havliyle "Görüşmeler için ne zaman davet edilirsek önkoşulsuz katılacağız" demesi de, Washington'daki havayı iyi okuduğunu gösteriyor.
Polonya'nın tuzağı
Gerçi hem yolları kesişmiyor, hem de Erdoğan'ın yoğun programından vakit bulması mümkün değil ama keşke hazır yakalamışken Kwasniewski'ye "Arkadaş ne oluyor" diye sorulabilseydi. Çünkü beyefendi daha AB'ye girmeden bize efelenmeye başladı.
Brüksel'den Polonya'nın Türkiye'ye tarih verilmesine karşı çıktığı, şimdilik kapalı kapılar ardında seslendirdiği bu tutumunu 1 Mayıs'ta AB'ye resmen katıldıktan sonra açığa vuracağı haberleri geliyor. Hatta AB'deki Türkiye karşıtlarının Polonya'nın arkasına sığınıp, ateşteki kestaneleri ona aldırmayı planladıkları fısıldanıyor.
Neyse Kıbrıs'ta çözüm ve AB'den tarih alma umutlarının kutup yıldızı gibi parladığı bir dönemde daha fazla deşelemeyelim. Ama yine de hükümet biraz rahatlayınca Polonya'nın koluna yapışıp, "Ne dolaplar çeviriyorsun" diye uyarmalı...