Aklınız karıştı mı? Tozkoparan fırtınası patlamış gibi mi görünüyor?
Hiç değil. Her şey cascavlak. Elverir ki tabloya önyargısız bakalım, net düşünüp açık konuşalım.
Gerçekte konu ne? Bir kişi: Erdoğan. Besbelli ki o şu ya da bu yoldan devre dışına itilirse pek çok planın daha rahat işlerliğe kavuşacağı düşünülüyor. Yanlış hesap tabii. Dünya, bölge ve ülke ortamları öylesine değişti ki, tek kişilik etkinin azalması genel gidiş rotalarını pek saptırmaz. Şimdi bizim düşünmemiz gereken şey başka.
Siz Erdoğan'ın yeminli düşmanlarından biri olabilirsiniz. Onun laikliği savunurken takiye yaptığına, fırsat bulunca Türkiye'yi İran'a çevireceğine, "dinî faşizm" kurup Müslüman Hitler kesileceğine inanabilirsiniz. Ya da belki sırf kaşını gözünü beğenmediğiniz için nefret ediyorsunuzdur kendisinden.
Şu ara gündeme gelen "büyük yolsuzluk" üstüne de bilgi edinmeden görüş sahipliğine ulaşmış bulunabilirsiniz. Kimselere şantaj amaçlı tuzaklar kurulmadığına, isnat edilen suçların gerçekten işlendiğine, bal tutanların parmak yaladığına a priori (önceden karar verilmiş biçimde) inanmış olabilirsiniz.
Bütün inançlarınızı, kuşkularınızı, yargılarınızı doğru ve haklı saysak bile, şimdi ne yapmamız gerektiği sorusunu yanıtlayabilecek bir yere gelemeyiz. Çünkü sorun Erdoğan'ın değerlendirilmesi değil. Çok daha basit.
Seçimlere gidilirken patlayan kavganın tarafları kim? Bir yanda Erdoğan var. Öbür yanda? Yani bu adam hangi güçle boğuşuyor? Daha doğrusu, tam bu kavşakta hangi güç ona saldırdı?
Cemaat mi? Görünürde öyle. Ama düğmesine kim bastı şu zamanlamayla? Kendinizi liderinin yerine koyup satranç mantığıyla düşünün. Kazanılamayacak bir kol güreşine mi girerdiniz apar topar? Uzlaşma zemini aramak çok daha akıllıca olmaz mıydı?
"Cemaatin düğmesine Amerika bastı" diyenler çok. Ama ne demek o? Obama mı bastı? Adamcağız kendi kolunu kimin büktüğünü düşünmekte kara kara. Çünkü kurulu dünya düzeniyle ters düştükçe madara olmakta.
Erdoğan da o düzene uyamadığı durumlarda Batı dağlarının doruklarında öfkelere yol açıyor. Üst üste yıkım senaryoları oralarda tezgâhlandı. Kavga bu işte.
Şaşılacak şey, bizde "Atatürkçü" geçinenlerin o türden saldırılara gönüllü yazılması. Mustafa Kemal ile Recep Tayyip benzeşmezler ama çizgileri bir yerde kesişiyor: İkisi de yaşamsal kavşakta ulusal çıkarları korurken kutsal tekerlere çomak soktular.
Apaçık gerçekleri görmez gibi davrananlar alçak değilse ahmaktır.