Deniz subayları tarih boyunca her ülkede silahlı kuvvetlerin en havalı kesimini oluşturmuşlardır. Dağda bayırda toza çamura bulanmaz, denize çıkmadıkları zaman sahil kentlerinin daha "sofistike" ortamlarında bulunur, davetlerde tiril tiril beyaz üniformalarıyla hanımları dansa kaldırırlar.
Fiyakacı olduklarını söylemiyorum. Aralarından çok zeki, çok atak kahramanlar çıkar. Bizim Hamidiye kruvazörünün süvarisi Rauf Orbay'ımızı, Nusret gemisi komutanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı'mızı hatırlayın.
Yazık ki sıra dışı yatkınlıklar etik kurallara boş vermeyi de kolaylaştırabiliyor.
Geçen hafta bir dostla bizdeki son darbecilik hikâyeleri üstüne konuşuyorduk. "Komplocu beyin donanmadaydı" dedi. Bir amiralin günlük gevezeliğine bakarak o yargıya varılamayacağını söyledim. Sordu:
"Amerikan donanmasında öyle şeyler olur mu?"
Ve Batı karşısındaki mutad kompleksimizin bir örneğini daha vererek kestirip attı:
"Ne kanunsuzluk olur, ne gevezelik!"
Rastlantıya gülüyorum. Dün Time dergisinin son sayısında gördüğüm ayrıntılı haberi duyuracağım ona.
Amerikan donanmasının Pasifik'teki Yedinci Filosunda 65 gemi, 300 uçak, 40 bin personel varmış. Görev alanı dünya yüzeyinin dörtte birini kaplayan bu dev gücün her gemisinin bir limana uğraması yakıt ikmali, lojistik destek ve çeşitli hizmet harcamalarıyla servet boyutlu paralara patlarmış. Özel şirketlere yaptırılırmış o işler. Muhasebesi de öyle karmaşıkmış ki, doğru dürüst denetim içeren bir tediye sistemi kurulamamış. Yalapşap ödeniyormuş milyonlarca dolarlar.
Bu bereketli kargaşadan yararlanma ustası Leonard Francis adında bir Malezyalı işadamı aralarında amiral ve deniz albayları da bulunan bir yetkili subaylar grubunu kafaya almış. Onlar -uçak gemileri de dahil- düzinelerce yüzer kaleyi gerekli gereksiz dolaştırmalarla herifin istediği limanlara yolluyor, çıkardığı amansızca şişirilmiş faturaları güzelce ödetiyorlarmış. Ne karşılığında?
En yaldızlısından gezip tozmalar, ağırlanmalar, armağanlar, cebe atılan nakit toplamlar ve -elbette- lüks fahişeler. (Önce boy, kilo, sütyen numarası bilgileri ve fotoğraflar gidiyormuş).
Rezilliğin açığa çıkması da nasıl olmuş, biliyor musunuz: Francis ile subaylar arasında salakça gidip gelen e-posta gevezelikleri sayesinde. Örnek:
"Toplantıdan sonra hepinize birer kuş yuvası. Bir sürü de piliç."
"Oh oh. Bayıldım."
Dostlarım arasında birbirinden efendi Türk deniz subayları olmuştur. Hepsine saygım arttı.