Belki enayilik ama tatil yapamıyorum. İletişim teknolojisi sayesinde gazeteyle uzaydan bile bağlantı kurulabilecek çağda güneşlenip denize gireceğim diye yazılara ara vermek "okulu asmak" gibi geliyor.
(Gerçi okulu asardık vicdan rahatlığıyla.)
Büyük oğlum boş zamanında, Trakya'nın Karadeniz kıyısındaki Yalıköy'de amatörce hayvancılık yapıyor küçük çapta. Hayvancılık oynuyor da denebilir. Kasabacık İstanbul'a bir buçuk saatlik uzaklıkta ama çevresi şaşılacak kadar vahşi kalmış.
Doğayla haşır neşir olmayı özleyince bir iki geceyi orada geçiriyorum. Ortam öylesine yalın ki, ülke gerçekleri çok daha net görülüyor.
Oğlum geçen yaz yakaladığı bir dişi yaban domuzunu evcilleştirmişti. Ortalıkta keyifle dolaşıyor, insana köpek gibi sokuluyordu hayvancağız.
Bu yaz yok. Birileri vurup yemişler. (Mümin olamayacaklarına göre, "Bulgaristan göçmenleridir" diyenler varmış. Al bir ötekilik daha.)
Yamaçlarda lüks villalar eksik değil. Lüks "restoran" da var. İnternet bağlantısı yaygın. Çarşıda bol içki satılıyor, kredi kartı geçiyor.
Ne yok? Gazete. Özel sipariş verip getirtmezseniz, kültür başkentimize bir buçuk saatlik mesafede yazılı medyadan kopuksunuz.
Alışveriş yerlerinin dışındaki tenhalık acayip. Oralardan uzaklaşıp denize doğru yokuş aşağı yürürseniz tek kişi oluveriyorsunuz.
Kötü bir şey değil. İnsan evrende benliğiyle baş başa kalınca derinlemesine düşünmesi kolaylaşıyor.
Şimdi bunu Karadeniz kıyısında bir tümseğe oturmuş, köpüklü dalgaları seyrederek yazmaktayım. Soluma bakıyorum, ufuktaki buruna doğru alabildiğine uzanan bembeyaz kumsalda insan yok. Sağıma bakıyorum, o yan da öyle. Yalnız, az ötede kumlara saplı kazığa takılı levhada iri kırmızı harflerle bir yazı: "Denize girmek tehlikeli ve yasaktır". İmza: İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Tehlikeli diye uyarılmayı anladık. İlgiye teşekkürler. Ama vahşi doğanın ortasında bu yasak neyin nesi? Sigara dumanıyla çevredekileri zehirlemek, sarhoş olup trafik tehlikesi yaratmak gibi davranışlarla başkalarının güvenliğini zedelemek önlenmeli de... Ben kendi canımdan olmayı göze alıp dalgalarla boğuşmak istiyorsam, belediyeye o özgürlüğü gasp etme yetkisi tanınmalı mı?
Düşünüyorum. Şu sırada Rusya'da dünya liderleri Suriye'deki diktatörlük sorunuyla boğuşmakta. O belanın da kökeninde insanoğlunun hemcinslerine "Yasak!" deme hırsı yok mu? Tabii, "Kendi iyiliğiniz için" kılıfına sokarak...
Birazdan yürüyüp aranıza döneceğim, sevgili insanlar. Rahat yaşasak olmaz mı? Höt diye birbirimize gereksiz çelmeler takmadan...