Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Sibel'in sitemi

İnsanı en rahatsız eden duygu utançtır. Tetikleyici neden ortadan kalkınca korku da, öfke de, özlem de devreden çıkar. Ama utandırıcı ayıbın gönüldeki ağrısı kalıcıdır. Hele ayıp davranış ani parlama sonucu değil de tasarlanarak yapılmış bir kötülük ise...
Üstünden 58 yıl geçtiği halde bir rezillik benim hâlâ yüzümü kızartıyor ülkem adına.
Dönemin iktidarı ekonomiyi darboğaza sokmuş, dış politikada sıkışmış, işleri götüremez duruma düşmüştü. O yılların eleştirilemez gücü durumundaki derin devlet tezgâh kurdu: 6 Eylül 1955 günü İstanbul karıştırılacak, ertesi sabah sıkıyönetim ilan edilecek, üst üste faşizan yasaların çıkarılması için zemin oluşturulacaktı.
Hürriyet gazetesi Kıbrıs gerginliğini kullanıp "Aralarında topladıkları paraları ENOSİS çetelerine yolluyorlar" gibi yalanlarla kentteki Rum azınlığa karşı ötekileştirme kampanyası başlattı. Ekspres gazetesi ön planlamayla 20 binlik tirajını 6 Eylül günü 290 bine çıkararak "Ata'nın Evi Bombalandı" diye başlık attı.
Bombacının Selanik Üniversitesi öğrencisi Oktay Engin olduğu anlaşıldı sonradan. (Gıyaben yargılanıp suçlu bulunan bu ajan 1992'de Nevşehir Valisi yapıldı).
Tezgâh günü sopa, kaynak makinesi ve tel makası gibi tahrip aletleriyle donatılmış güruhları kent dışından otobüsler, vapurlar, motorlar İstanbul'a taşıdı. Genellikle Rumlara, daha az oranda Ermeni ve Yahudilere ait 4 binden fazla ev, binden fazla iş yeri, 26 okul, 70 küsur kilise ve bir sinagog saldırıya uğrayıp yağmalandı. Resmi açıklamayla 60, basın araştırmasına göre 400 kadar Rum kadının ırzına geçildi.
Sıkıyönetim ilan edildi. "Komünistler yaptı" denilerek "o suçtan sabıkalı" sayılan çok kişi (Aziz Nesin ve Kemal Tahir dahil) tutuklandı. Sıkıyönetim komutanı Namık Argüç Kore'deki generalimdi. Onu arayıp söz konusu kişileri iyi tanıdığımı, yağmacı ve ırz düşmanı olmadıklarını söyledim. "Konu beni aşıyor" dedi.
Rezaletin Osmanbey'deki Haylayf pastanesinin tahribiyle başlatıldığı sırada ben birkaç yüz metre ötedeki bir lokantada Sibel Göksel'le buluşmuştum. Sessiz, tatlı bir kızdı; 1954 Türkiye Güzeli idi ama annesi Rum'du.
Düşmanlık sloganları atarak caddeden geçen it sürüsü taşlarla camekânı indirdi. Sonra yolumuzu kesen azgın kalabalık "Hani bayrak?" diye bağırarak arabamın camlarını parçaladı. Çok kişiye çarpa çarpa zor sıyrıldım. Bir cam kırığı Sibel'in alnını kanattı.
Eve dönene kadar o hiç konuşmadı. Gözlerinde bir kızın bir erkeğe değil, bir Rum'un bir Türk'e bakışı vardı.
Utancı bugün de yüreğimdedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA