Reşat Nuri'nin tek perdelik bir oyununun hikâyesi bugün hayli naif ve demode görünüyor: İdam hükümlüsü bir Türk yabancı müdahalesiyle kurtulma fırsatını yakalamışken o biçim yardım almayı ulusal gururuna yediremeyip darağacına gider.
Ama ilkokulumun son sınıfında okutulduğu zaman öğrenci arkadaşlarımdan hiçbiri olayı inandırıcılıktan uzak bulmamıştı; hepimiz aynı çocukça coşkuyla duygulanmıştık. Neslimiz öylesine katıksız bir Kemalist koşullanma içindeydi.
Bir Türkün dünyaya bedel olduğuna inanırdık içtenlikle. Yurtta üretilmemiş bir şeyi satın almayı ihanet sayar, İstanbul sokaklarında azınlık dili (en çok Rumca) kullananlara "Vatandaş Türkçe konuş" diye laf atardık. Yabancıya danışmak ya da yurt dışı kaynaklara dayanarak haklı görünmeye çalışmak akla gelemezdi.
Karşıt yönde ne hızlı bir koşullanma yaşadık ki bir insan ömründe o yaklaşım tersine döndü. Bugün kendini koyu Kemalist sayanlarımız bile bir yabancı gazetedeki paralı ilana Tanrı kelamı gibi sarılıp "Bizi destekledi" diye günlerce bayram etmekte.
Devlet sözcülerimiz de hayretler içinde soruyorlar: "Bizim biber gazımıza ateş püsküren bu ilancılar Mısır'daki kan seline niçin tepki göstermedi?"
Oysa şaşılacak bir şey yok. Neden apaçık.
İlanı "dünya hissiyatı organize etmiş" değil. Türkiye içinden gaz lanetleme görevine davet gitmese imzacılar Taksim itiş kakışını umursar mıydı sanıyorsunuz? Kahire'deki insan kasaplığı konusunda ilan çıkmadı, çünkü o kişilere oradan "Hadi kükreyin, Sisi'yi Hitler'e benzetin, şanınıza şan katın" diye gaz veren yok.
Bizim özgürlük havarisi görünmeye hevesli, yabancı hayranı çevrelerimizde ise o tür gayretkeşlikten geçilmiyor. Yazarlar sendikamızın Gezi konusunda düzenlediği forum sorumluları dünya yazar kuruluşlarına mektuplar göndererek "zulme karşı" yardım istedi. Kendi ülkesinde haksızlığa uğradığına inanan bir Batı yazarları grubunun bizim sendikamıza mektupla başvurup yardım isteyeceğini düşünebilir misiniz?
Kafamıza taktığımız konuyla tozutmaya başladık. Değerlendirmelerimiz, beğenilerimiz etkileniyor. Dün Behiç Ak'ın karikatüründe "Nişanlımı nasıl buldun?" diyen kıza arkadaşının yanıtı: "Çok efendi, kibar. Ama Gezi ruhu yok!"
Bir bembeyaz köşeci dostum da "büyük tat alarak" okuduğunu söylediği Gezi konulu şiirle bitirmiş dünkü yazısını. Alın bir beyit:
"Öpüşmek güzeldir her yerde / Zindelik saçar ruha ve bedene".
Şiirmiş bu.
Hangi ruha demeyin. Nane ruhuna, sirke ruhuna, tuz ruhuna değil ya. Gezi ruhuna elbette.
Üşütüyoruz, üşütüyoruz.