Adam paralı, diplomalı, cakalı. Ama kitaptan hoşlanmaz, gazete okumaz, tiyatroya gitmez, düzeyli müzik dinlemez, resimden anlamaz bir beğeni özürlüsü. En büyük derdi karısından kuşkulanması.
Bir gün onu uyurken avucunda tuttuğu yakışıklı bir gencin fotoğrafıyla "yakalayınca" öfke krizi geçirip boğuveriyor.
Sonra anlaşılıyor ki o delikanlı kadının yıllar önce ölmüş ağabeyi.
Benzeri bir şey varlık ve eğitim düzeyi ötekininkine eşit bir başka adamın da başına geliyor. Haksızca suçladığı karısının boğazına uzanıyor eli. Ama duruyor. Bir insancıl güç faciayı önlüyor.
O gücün içinde adamın ömrü boyunca okumuş, dinlemiş, görmüş olduğu her uygarlık ürününün etkisi var. En çok da yıllar önce izlediği Othello oyunundaki nafile cinayet geçivermiş aklından.
İki adamdan birincisi kodeste, ikincisi afiyette.
Aralarındaki hangi fark belirledi akıbetlerini?
İkincisinde bulunan hangi özellik birincisinde yoktu?
Tek sözcükle: kültür.
Fantezi sandığımız, süs gözüyle baktığımız, ama aslında bireylerin ve toplumların yaşantısını en çok etkileyen birikim.
Anayasa Mahkememizin Başkanı son konuşmasında "Barışı sağlayabilecek köklü kültüre sahibiz" dedi. Doğrudur. Barıştan da, başka nimetlerden de yararlanmamızı sağlama bağlayabilecek kültür zenginliğimiz var. Peki, uygun sonuçlara ulaşma yolunda değerlendirebiliyor muyuz o mirası?
Hayır. Hatta farkında değiliz; gündeme bile gelmiyor.
Yıllardır yorumcularımızın devlet büyükleriyle yaptığı sayısız söyleşiyi izlemişimdir; her şey ama her şey konuşulur da kültür konularında tek soru sorulduğunu duymadım.
Başbakan
"Statüko zayıfladıkça siyaset, ekonomi, dış politika, hukuk ve demokrasi güç kazanmıştır" dedi.
Evet, öyle oldu.
Ya kültür? Güç kazandı mı o da? Yoksa, iktidarın da savunduğunu söylediği özgün kişiliğimizi pekiştirip geliştirecek yerde, saçma sapan bir başörtüsü tartışmasına sıkışarak güdükleşti mi?
Yeni (artık pek yeni sayılmazsa da öyle diyoruz) Kültür ve Turizm Bakanımızdan umutluyum.
Aydın taklidi yapar gibi değil de gerçek aydın gibi konuşuyor. Hrant Dink'in Agos'una verdiği demeçte iç ve dış barışı sağlam mantıkla savunarak "hesaplaşmanın olduğu yerde helalleşmenin olamayacağını" vurguladı. "Ortak bir gelecek kuralım" dedi.
İnşallah bakanlığının uyuşuk bürokrasisini dürtükleyebilir, olanakları Türkiye'nin genel atılımı doğrultusunda bir an önce seferber eder de, hesaplaşmalardan sıyrılıp akılcı helalleşmenin huzuruna kavuşmamıza katkı sağlar.
Evet, ortak gelecek için herkes göreve!