Ruha, yani vücuttan bağımsız bir bilincin varlığına inanabilmeyi çok isterim. Ama aldığım kaskatı pozitivist eğitimin etkisini bir "Acaba?" ile aşmak bile çok güç.
İnanmamak da bir inançtır ya, kafamdaki o kalenin surları iki depremle sarsıldı bugünlerde.
Dr. Eben Alexander bir beyin cerrahı. Harvard Tıp Okulu dahil, en saygın akademik çevrelerde uzun yıllar çalışmış bir hekim. Bilim disiplinine yüzde yüz bağlı, fiziksel kanıt görmeden hiçbir şeye inanmamaya ahdetmiş bir uzman.
Menenjit krizi geçirip komaya girmiş, doktorlarının oybirliğiyle verdikleri raporlara göre beyninin herhangi bir tanım uyarınca bilinç içerebilecek bütün bölümleri yedi gün süreyle "ölü" kalmış. Ama kendisi o hafta boyunca bilincini yitirmediğini söylüyor ve bunu EEG, fMRI, PET gibi teknik araçların tanıklığıyla kanıtlıyor.
Yalnız, bildiğimiz bilinç değil söz konusu olan. Evreni ilk kez tümüyle görmeyi sağlayan, katıksız huzur veren, insan lisanıyla dile getirilmesi olanaksız bir farkındalık enerjisi. Einstein ve başka bilginler tarafından geliştirilen kuantum fiziğinin anlattığı, foton adlı ışık birimlerinin hem madde hem dalga gibi görünebildiği gerçeğiyle ilgili bir durum.
Benzer olayları ölüme gidip gelen pek çok başka insan da yaşamış, ama anlatamıyor ve kimseyi inandıramıyorlar. (Sanırım Metin Münir de onlardan biri).
Doktorun şaşkına dönen meslektaşları şimdi enselerini kaşıyarak düşünmekteler.