Ömrümün en kötü yılının hangisi olduğu sorulsa, hemen söyleyebilirim.
Ergenlik eşiğindeyim. Yatılı kolej hazırlık sınıfına başlıyorum. Herkes orayı hali vakti yerinde ailelerin çocuklarını yolladıkları "iyi bir okul" sanıyor. Benim annem babam da oğullarına iyilik yaptıklarını düşünmekteler herhalde.
Aslında inanılmaz bir sadizm cehenneminin içine düşmüşüm ama erkekliğe toz kondurmamak için onlara sezdirmiyorum.
Hazırlık sınıfı öğrencilerini okulun geri kalan bölümlerinden yüksek duvarlar ve demir parmaklıklı bir kapıyla ayrılmış binaya kapatmışlar.
İçinde bizden başka yalnız Orta 1 öğrencileri kalıyor.
Onlar ortama alışık, birbirleriyle ahbap. İşleri güçleri yeni gelen çaylakları ezmek. Bir yıl önce çektiklerinin acısını onlardan çıkarmaktalar haldır haldır. Aşağılama, itme kakma, tekme tokat pataklama gırla gidiyor. Kurbanların tek yapabildiği kıyıda köşede büzülmek. Geceleri yorganı başına çekip hıçkıra hıçkıra ağlayanlar var.
Yabancı öğretmenlerin çocuklarla arası iyi. Türk meslektaşları ise gardiyan gibi davranıyorlar. Başlıca disiplin araçları hakaret ve kulak çekme.
Orta 1 öğrencisi canavarlardan birinin "Gebertirim ulan seni" diye bağırarak çelimsiz bir oğlanın kolunu kıvırmasına tanık oluyorum. Hafta sonunda o zorbanın annesi oğlunu almaya taksiyle geldiğinde nedense tartışma çıkıyor aralarında.
Kadının çantayla onun kafasına vurarak "Gebertirim seni" dediğini duyuyorum.
Ve ortamdaki rezalete akıl erdirmeye çalışmakta olan kafamda bir şimşek çakıyor: "Eşşoğlunun burada yaptığı = Evde gördüğü!" Hatta anamızı ağlatan öğretmenlerin de belki çocukken kaba güçten çektiklerini bize ödettiklerini düşünüyorum.