Eskiden beri pek çok yorumcumuz Türkiye'nin Batı ile Doğu arasında köprü olduğunu söyler durur. Kimileri de "Vatan toprağımız yabancıların kullandığı bir geçit değil, önemli bir ulusu barındıran ülkedir" derler.
Sanırım ikinci görüşün haklılığı belirginleşmekte gitgide. Eskiden Viyana'da, Paris'te, Londra'da kafa kafaya veren "büyük devlet" temsilcileri bizim rotamızı çizerlerdi. Şimdi kendi rotalarını etkileyen görüşmelere katılmak için boyuna İstanbul'a buyuruyorlar tıpış tıpış.
Artık köprü değil, dünyadaki karargâhlardan biri Türkiye.
***
Böyle gerçeklerin belirtilmesini sırf iktidar politikasına destek sayanlar var. "
Atatürk'ün yaptıklarını bozanlar övülmemeli!" diye kızıyorlar.
Mustafa Kemal'in yaptığı en önemli şey bağımsızlığımızı sağlama bağlamaktır. Bugünkü güçlü duruşumuzun kaynağı da elbette o başarı. Başarının kaynağı ise toplumun atılım gücü. Direksiyonda kim oturursa otursun, motor o.
Yenilgi enkazı üstünde kurulan bağımsız devlet biçimlendirilirken ister istemez ordunun ve bürokrasinin mekanizmalarından yararlanıldı, çoğunluğun geleneksel tercihleri geriye itildi. Motorun işlemesiyle hızlandık, vesayet araçlarına dönüşen mekanizmaların fren tutukluğundan kurtulmaya geldi sıra.
Bunu yapılanların bozulması saymak anlamsız. "
İran olma" fobisinden sıyrıldığımız düşünülüyordu. Eğitim sistemimizde bir bölümleme ayarlaması denenecek diye "
Orta Çağ karanlığına dönüyoruz, kızlarımız evlere hapsedilecek, oğullarımız imam olacak" feryatlarının yenilenmesi paranoyanın sürdüğünü gösteriyor.
Bakın, Orta Çağ karanlığının ve kanlı kargaşasının dik âlâsı güney sınırımızda. Hem çok yakın geçmişimizdeki imparatorluk bölgelerimizin, hem eski düvel-i muazzamanın temsilcilerini kültürel payitahtımızda ağırlamaktayız. On gün sonra İran'ın da katılımıyla dünyanın en belalı pazarlığı burada yapılırken hakem olacağız.
Bir karargâhtayız. Abuk sabuk panik abartılarıyla birbirimizi yemeyi bırakıp zor kararlara akıllıca katkılar sağlamaya bakalım.
***
Tarih boyunca sömürgeciler avlarının kanını emerken "
Böl ve yönet" taktiğini kullandılar. Ama güç dengelerinde alta düşenler de, zekâları yeterse, aynı hünerden yararlanabilirler.
Abdülhamit hakkında ne düşünürseniz düşünün, Osmanlı'nın üstüne çullananları çoğu kez ustaca birbirine düşürebildiği doğrudur.
Günümüzde bir sürü "
dayanışma" kimi sorunların çözümünü engelledi. Örneğin Fransa ile Almanya el ele vererek Türkiye'nin AB üyeliğinin önünü kestiler. Rusya-Çin-İran işbirliği Suriye'deki çözümsüzlüğü sürdürdü.
Ama şimdi o duvarlarda çatlaklar var. Sarkozy'nin oy avcılığıyla sınırlara yeniden tel örgü çekme çabaları Merkel'le arasını açtı. Rusya Çin ve İran'la anlaşmakta güçlük çekmeye başladı.
Dış politikamızın satranççılarına başarılar dileyelim.