Deliler çoğaldı. Hayır, Norveç'teki tek kişilik Haçlı Seferi kahramanını, Obama başka yerdeyken ona Beyaz Saray'da ateş açan şaşkını, Suriye'nin Osmanlı padişahlarından intikamını 2011 yılının Topkapı Sarayı'nda almaya kalkan Libyalı Niyazi'yi kastetmiyorum. Avrupalı devlet yöneticileri arasında da akıl tutulmaları yaygınlaşmakta.
Düşünün. Semtinizde yangın çıkmış. Sizde söndürme aleti var. Mahalleli "Kap da gel!" diye bağrışmakta.
Ama sizinle anlaşmazlığı olan bir komşu "Hayır" diyor, "gelmesin. Ben ona küsüm." Ve ötekiler başlarını sallıyorlar:
"Doğru, gelmesin. Kusura bakma; biz senin küslüğünü unutmuştuk."
Suriye'deki insan kıyımının nasıl durdurulacağının konuşulacağı Dışişleri Bakanları toplantısına Türkiye'nin de katılmasını Sarkozy bile gerekli görmüştü. Güney Kıbrıs itiraz edince vazgeçildi hemen. Peki, zararı kime dokunacak? Aslında buna akıl tutulması demek yanlış. "Tutulacak akıl var mı?" sorusu daha uygun.
***
Tabii, şu ara Avrupa'nın kusuruna bakılmaz. Gerçekten ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Çünkü yangının büyüğü düzenlerinin can alıcı noktasında. Parada.
Ne oldu da bu hale düştüler? Niçin bellerini doğrultamamaktalar? Okur tepkilerinden belli oluyor ki durumu anlamakta zorlanıyoruz. Oysa konu hiç karışık değil. Yine mahalleli benzetmesiyle düşünürsek netleşir.
Varsayın ki çarşıdaki iş sahipleri dayanışma derneği kurmuşlar; üyeler ortak sandıktan düşük faizli kredi alabiliyor. Bir bölümü geri ödeme güçlerinin çok üstünde para çekip çarçur etmiş, gırtlaklarına kadar borca batmış, krediyi krediyle çevirme olanağı da kalmayınca taksitleri karşılayamaz duruma düşmüşler. Tefeciden para alabilirler ama faizi öyle amansızca ki, kısır döngüyü büsbütün daraltıyor.
Çare? Tuzu kuru üyenin sandığa para akıtması, zordakilerin yine düşük faizle kredi çekerek kendilerine çekidüzen verecek zamanı satın alabilmesi. Ama düzelme garantili değil ve burada o çözümün denenmesi düzenin ruhuyla çelişiyor: Paranın katıksız saltanatında komşuya yardım gibi kavramlara yer yok. Batı'nın yılsonu tablosu onun için tam bir çıkmaz.
***
Merkel elini cebine atmak istese de Alman halkının öyle bir jeste direncini kırmak kolay değil. Ve haklı o direnç. Çünkü bir de ölçü konusu var.
Gogol'un
"Müfettiş" komedisinde bir rüşvetçi bir başka rüşvetçinin
"hakkından fazla" avanta kapmasından yakınır. Avrupa hovardalarının har vurup harman savurma dönemlerinde de her türlü dolapçılık raconu aşılmış. Vergi kaçırma şampiyonları çıkaran Yunanistan'da maliyeciler Atina çevresindeki pek çok havuzlu villa sahibinin durumlarını incelerken bir şey tuhaflarına gitmiş:
Havuz bildirerek vergisini ödeyenlerin sayısı 300 kadarmış.
"Helikopterle havadan bir havuz sayımı yapalım" demişler. Kaç çıkmış, biliyor musunuz: 16 binden fazla!
"Ehlikeyif Atina kodamanlarının cıbı cıbı parasını ödemeyiz" diyen çalışkan Almanlara kızılır mı?
***
Yine de Batı liderleri durumları kurtarmak için kendi halklarına sabah akşam dil döküyor, ayaklanma dozunu artırmaya başlayan yığınlara yatıştırıcı masal anlatmayı sürdürüyorlar.
O konudaki yeteneklerini küçümsememek gerektiğini kanıtlayan bir bilgi de sunayım size. Amerikan düzenini daha önce başka zorluklardan geçici çözümlerle kurtardı diye Wall Street'in gözdesi olan Ronald Reagan gençliğinde Iowa'nın WHO radyosunda maç anlatırdı. Büyük başarı sayılan bir hüneri ünlüdür.
Stüdyoda telefondan gelen bir beysbol karşılaşmasının ayrıntılarını aktarırken hat kesilince hiç istifini bozmamış.
"Şöyle fırlatılan top böyle vurulunca kurşun gibi gitti, vay vay vay, amma koşuyorlar, harika yakalandı, nefis oldu" diye ballandıra ballandıra sürdürmüş anlatımı.
Gelgelelim bugün yaşananlar beysbol karşılaşması değil. Kimseden dinlemek de gerekmiyor; herkesin gözü ekranda.
Müthiş bir maç oluyor. Ayrıntılarında yığınlara bir şeyler yutturmak ise günden güne zorlaşmakta.