Bir filmin ya da oyunun tek cümleyle özetlenmesinin hiç tadı yoktur. Romeo ve Juliet hikâyesinin "Aile keçiliği yüzünden oğlanla kız ölürler" diye anlatılması gibi bir şey olur öylesi.
Günümüzdeki dramatik olayları haber özetleriyle izliyor, içerdikleri ayrıntılara uzanmıyorsanız hem anlamlarını ıskalamakta, hem de eğlendirici yanlarını kaçırmaktasınız demektir.
Örneğin:
"Türkiye ile Bozuşan İsrail Yalnızlaşıyor."
"Elçi Kahire'den Kaçtı."
"Amerika Telaşta."
Durumu anlatıyor mu bu başlıklar? Olaylar o kadar kuru, işler o kadar basit mi?
Karşıt perspektiften yararlanabilmek için ben her şeyi yabancı medyadan da izlemeye çalışıyorum. Ayrıntı aktarayım size.
***
Bir kere, İsrail diplomatlarının Türkiye'den yolcu edilmesi Batı başkentlerinde sandığımızdan çok daha büyük şaşkınlık ve kaygı yaratmış. Beklenmedik sertlikteki tepkinin bölgede benzeri
"taşkınlıklara" yol açmasından çekinilmiş.
Hemen sonra Kahire'de protestocuların
"azması" da öyle bir kopyacılık özentisinden kaynaklanmış Avrupa ve Amerika yöneticilerinin kanısınca. Çünkü o diplomatların ellerinde çantalarla yola düşüşü ekranlarda gösterilmiş. Seyreden Arap delikanlılarının ayranı kabarmış.
Kahire'deki İsrail elçiliği yüksek bir apartman binasının tepesine yakın üç kat içindeymiş. (
"Büyük akılsızlık" imiş Mısır başkentinde elçiliği öyle konuşlandırmak. Katılıyorum!) Cuma gecesi protestocular saldırınca bir kişi dışında bütün diplomatlar aileleriyle birlikte zor kaçmışlar sabaha karşı. Mısır güvenlik görevlileri onları hava limanına götürüp İsrail'den apar topar yetişen bir askerî uçağa bindirmişler.
Ama altı İsrailli güvenlik görevlisi binanın çelik kapılarla korunan on sekizinci katında
"mahsur" kalmış, can derdine düşmüşler. Tel Aviv'deki Dışişleri yetkilileri saçlarını başlarını yolarak Mısırlı meslektaşlarını arıyor, yüz bulamayarak hiçbir temas kuramıyorlarmış.
Washington'daki ağabeylerini aramışlar
"İmdat!" diye. Onlar
"en üst düzeyde" (Obama ya da Mrs. Clinton demek) hayli uğraşarak Mısırlıları duruma el koymaya razı etmişler de Kahire'deki bir diplomat Netanyahu'nun telefonuna çıkmış. Çelik kapılar taş kırma makineleriyle parçalanmak üzereyken Mısır polisi yetişip içerideki silahşorları kurtarmış.
***
Asıl mesele Türkiye'nin öfkesiymiş. Erdoğan'ın Doğu Akdeniz'e savaş gemisi göndermekten söz ettiğini duyan Washington ricali kulaklarına inanamamışlar.
"Bre aman" diye telefona sarılan sarılana...
Ankara ile
"hummalı" görüşmeler sonunda, yeni bir Gazze'ye yardım filosunun yola çıkmadığı ve Türk donanmasının cenk şevkiyle demir almak üzere olmadığı anlaşılmış da telaş
"bir ölçüde" giderilmiş.
Ancak, gerginliğin tehlikeli biçimde artması olasılığı askerlik alanına
"münhasır" değilmiş maalesef. Asıl kıyamet Birleşmiş Milletler'de Filistin Devleti konusu gündeme gelince kopacakmış. Önerinin büyük çoğunlukla desteklenmesinden korkuluyormuş.
Gerçi Obama
"Üzülmeyin, Güvenlik Konseyi'nde veto ederiz" diye Kongre'ye ve İsrail lobilerine söz vermiş ama o zaman da Filistin'de öfkenin artması kaçınılmazmış.
Zaten aynı Obama o tür vaatleri dile getirmeyi gönülsüzce sürdürse de, Netanyahu'nun edepsizce inatlarından bunaldığını saklamıyormuş. Her hâlükârda, süper güç etkisinin acayip ölçüde zayıfladığı belliymiş. Türkiye'nin güçlenmesi ise büsbütün karmaşık kılıyormuş durumu...
Hayret yahu. Moralleri ne çabuk bozuluyor! Daha dün geçirmiyorlar mıydı başımıza çuvalı? Şimdi içine düştüler de debelenmekteler.
Seyri eğlenceli oluyor.