Eskiden ülkemizde "Arap" sözcüğü bugünkü anlamında kullanılmazdı. Siyahi, yani zenci demekti.
İşlerin içinden çıkılamayacak kadar karışıp kıvır kıvır birbirine dolanması durumuna yakıştırdığımız "arapsaçına döndü" deyimimiz de oradan gelir.
Orta Doğu'da genel görüntü tam o biçim. Araplar yalnız İsrail'le değil, birbirleriyle de saç saça baş başa. Batı parmakları üşütük kelleyi tartakladıkça sersemletmekte. İran zaten içinde hengâmenin. Kargaşaya Kürt yılan hikâyesinin karıştırılmak istenmesi gibi kurcalamalarla bilmece büsbütün kördüğüm olmakta.
Bir ilmiği Suriye sınırında Türkiye'nin ayağına dolanıyor.
Bizim bir başka ilginç deyimimiz de var. İşlerin içinden çıkamayıp da iyice kafayı yiyen biri için "Keçileri kaçırdı" deriz.
Bunu duydukça, dağılan sürüsünün peşinde sağa sola koşan bir çobanın çaresizliği gelir gözümün önüne. İki gündür görülüyor ki keçileri kaçırmak kadar keçilere kavuşmak da sorun olabiliyor.
Duymuşsunuzdur: Güneydeki Arap komşumuzdan savuşan sürüler sınırımızı geçtikten sonra tarlalarda kemirmedik bitki bırakmıyorlar.
Köylülerimiz ne yapacaklarını şaşırmışlar.
Bir şeye sevindim: hayvanları kesip kavurmayı düşünmemişler.
Demek başkalarının haklarını boşlamak gibi kural tanımazlıklar âdet olmamış oralarda.
Ama görüyorsunuz, insan azgınlığı yüzünden bir bölgede işler arapsaçına döndü mü, keçi turları bile içinden çıkılmaz sorunlar yaratabiliyor. Yeterli ustalığı gösteremez de Batı ve İsrail entrikaları yüzünden Suriye-İran-
Hizbullah üçlüsüyle kapışırsak, oluşacak görüntünün yanında en kıvırcık kafalı zencinin saçları dümdüz kalır.
***
Laf sakallı hayvancıklardan açıldı ya... Yaptığı binaların depremde yıkılmasından sorumlu tutularak yedi buçuk yıl hapsedilen müteahhidin çıkınca söylediği söz gündemde:
"Günah keçisi yapıldım."
Haklı mı?
Günahsızlık anlamında haklı sayılamaz tabii. Paragözlüğün yol açtığı çöküntü onca cana mal olmuş.
Ama şu açıdan haklı:
Türkiye o tür günaha girip de kodese girmeyenlerin cenneti.
Daha çürük bina yaptığı yerde deprem olmadığı için foyası açığa çıkmamış, topluma çok daha büyük kazıklar atmış sayısız namussuz saltanat sürmekte. Ve sürecek. Çünkü şu ya da bu iktidarın beş on yılda düzeltemeyeceği kadar müzmin ve kapsamlı bir sorun bu.
Yalnız para pul konularıyla sınırlı da değil. Bakın,
"Sen halkı adam yerine koymamış, iradesini hiçe saymışsın" diye, açığının yakalandığı düşünülen insanlar içeri atılıyor.
Darbecilik iddialarının kanıtlandığı oranda, hukuk açısından doğru yapılıyor. Ancak, şunu da düşünmek gerek:
Yalnız o insanların mı boynunda günah?
***
Kimi barbar topluluklarda her yıl tekrarlanan bir
"temizlenme ayini" vardı. Herkes kurban seçilen birine elini sürer, öylece günahlarını ona aktardığına inanırdı.
O kişinin öldürülmesiyle herze toplamının kefareti ödenmiş sayılır, el birliğiyle pirüpak olunurdu.
Sonradan kurban insanın yerini hayvan -çoğu yerde keçi- aldı; söz konusu deyim de oradan çıktı.
Çağımızın toplumlarında öyle ayin yok ama temelindeki yaklaşım kafalar ve gönüllerde sürmekte. Ruhbilimciler
"kusur transferi" olayından söz ediyorlar.
Kendi noksanlarına, kabahatlerine, ayıplarına sahip çıkmıyor insanlar.
Kötü karne alan öğrenci öğretmeninin
"garaz" olduğunu söylüyor. Yenilen futbolcu
"Hakem kurbanıyız" diyor.
Kadın öldüren katil bile
"Çileden çıkarıldım, asıl günahkâr o" gerekçesini kalkan yapıyor.
Darbecilik konusunda düşünürken toplumumuzun bugünkü ve yakın geçmişteki genel görüntüsüne dikkatle bakın lütfen. O yolun yolcuları yalnız kelepçelenen kişiler mi?
Ulema, medya,
"aydın" maydın kesimlerinde pek çok insanımız
"Ah, şu mürteci melunları ordu yine devirse de rahat nefes alsak" diye darbe duası etmedi, elindeki olanakları o yönde kullanmadı mı? Hâlâ o tutumu -açık ya da gizli yollardan- sürdürenlerimiz yok mu?
Arapsaçlarını çözmenin yolu vicdan muhasebesi denilen iç temizlenmeden geçer. Onu yapabilirsek elmalarla armutları, keçilerle domuzları karıştırmayız.