Dünya ekonomisinde sürekli deprem gibi bir acayip afet var. Merkez üssü Amerika. Birçok uzman ve yetkili "Olay ekonomik değil politik" demekte.
Yani oranın politikacıları uzlaşamadıkları için krize çözüm üretemiyorlarmış.
Tamam da, neden? Niçin mahalle çocuğu gibi davranıyor koskoca adamlar?
Amerika'ya akıl erdirmek için her şeyden önce dokusuna ilişkin bir temel gerçeği hesaba katmak gerekir: O toplumun ruhu paradır. Ülke kurulurken başka yerlerdeki gibi tarih birikimleri, üst sınıf gelenekleri, incelmiş katman örnekleri devreye girmemiş, dünyanın dört yanından gelen çulsuzlar itişip kakışarak köşe dönme peşinde koşmuşlardır.
Amerikan zamparaları "milyon dolara benziyorsun" diye pohpohlar kadınları. Orada birey hakları söz konusu edilirken "vatandaş" sözcüğünden çok "vergi ödeyen" deyimi kullanılır.
Şimdiki büyük kavga da vergi konusunda.
Hovardalık yüzünden kontrolden çıkan borcu azaltmaya başlamak için devlet gelirlerini artırmak şart. Cumhuriyetçilerin üşütük kanadı diye bilinen Çay Partisi grubu "Obama sosyalist, yüksek vergi yanlısı" tezini dayatıyor.
Onların adının tarihteki kaynağı da aydınlatıcıdır.
***
Bizim bağımsızlık savaşımız işgale direniş, yani her şeyden önce onur için başlatıldı.
Amerikalıların da İngilizlere karşı o niyetle silaha sarıldığına inanıyorsanız yanılmaktasınız.
Onların savaşı çay, daha doğrusu çay parası yüzünden çıktı.
Vaktiyle Kuzey Amerika kıtasının doğu kıyılarında beyazların yerlilerden kaptığı bölgeler sömürgeydi. Oralara çay ithali de Doğu Hindistan Şirketi'nin tekelindeydi. İngiliz parlamentosu 1773 yılında çaya vergi koydu. Bölgenin limanı Boston'da yaşayanlar itiraz ettiler.
Kraliyet Valisi geri adım atmayınca eylemciler limanda demirli duran üç gemiyi basıp ambarlarındaki çay yükünü denize döktüler. Parlamento 1774'te çıkardığı Zorlama Yasası ile Boston limanını ticarete kapattı, açılması için şirkete tazminat ödenmesini şart koştu.
Bölge halkı kongre toplayıp İngiliz kralına
"Seçmediğimiz hükümete vergi vermek istemiyoruz" diye başvuruda bulundu.
Dilekçeleri geri çevrilince 1775 yılında Amerikan Devrim Savaşı başlatıldı Boston yakınlarında. Bir yıl sonra da bağımsızlık ilanıyla devlet kurulmuş oldu.
Bugün dünyayı sallayan Çay Partisi işte o vergi direnişinin kalıntısı sayıyor kendini.
***
Peki, gerçekte ne olmakta Amerika'da?
Temel terslik besbelli: zenginlerle başkaları arasındaki ekonomik düzey farkı küçüleceğine büyüyor. Hızla. Acayip bir hızla.
Zenginler dediğim
"üst sınıf" bile sayılamayacak kadar küçük bir zümre. Nüfusun yüzde biri. Ülkedeki insanların geri kalanının ortalama gerçek kazancı son 30 yılda hiç artmamışken onların kasalarında müstehcen servetler birikti. Ulusal gelirden aldıkları pay 1970'li yıllarda yüzde yedi iken günümüzde yüzde yirmiye çıktı.
Başka kesimler arasındaki uçurumların büyüme hızı daha da korkunç. Yirmi yıl önce beyaz ailelerin ortalama geliri siyahlarınkinin on katıydı. Şimdi kaç katı, biliyor musunuz?
Yirmi!
Bu durumun adı aç gözlülük, hırs, insafsızlık falan değil. Aptallık. Sınıfsal körlük.
Çünkü derinleşen krizden kurtarma paketleri, erteleme anlaşmaları, finans oyunları ile çıkılamayacağı kesin. Tek çıkış yolu
"işlerin açılması". Yani yığınların harcama yapmaya başlaması. Talebin, üretimin, istihdamın artıp işsizliğin azalmasıyla bir
"verimli döngü" yaratılması.
Ama yığınlarda para yoksa, orta sınıf bile eriyip alttakilerin saflarına katılmaktaysa, kim harcama yapacak?
Kısacası, sosyal adalet kimilerinin sandığı gibi bir sol slogan değil. Düzenin ayakta kalmasının reçetesi. İki yüzyıldır tıkanmamış olmasını o yönde sürekli adımlar atmasına borçlu. Sersemlediği için artık atamıyor, tökezliyor.
Durumdan bizim alacağımız ders var mı?
Son zamanlarda üşütüklükte Amerikan Çay Partisinden geri kalmayan Faiz Partimiz kendine sorsun bunu.