Bir zamanlar İstanbul kabadayılar cennetiydi. Her bölgede nara attı mı insanları çil yavrusu gibi dağıtan, girdiği meyhanede gürültü kestiren bir dayı vardı. O süper yiğidin saltanatı kas gücü ve bıçak keskinliğinden çok, yaratabildiği yenilmezlik havasından kaynaklanırdı. Bir önceki egemeni tepeleyerek ve buyurgan tavırlar takınarak çevreyi sindirdi mi, ona karşı gelmek kimsenin aklından geçmezdi zaten. Taaa, çaptan düştüğü fark edilinceye ve yeni bir dayı ona meydan okuyuncaya kadar.
Çaptan düşmek de kas zayıflaması ya da bıçak körlenmesiyle değil, kafa bulanmasıyla olurdu. Daha önce kendi gücünün sınırlarını aşmayan, nereden ne kadar haraç alabileceğini bilen, kimlerle arayı hoş tutup kimlere höt diyeceğini iyi hesaplayan yiğit yanlışlar yapmaya, saçmalamaya, herkesi de aptal yerine koymaya başlardı.
Bugünkü uluslararası tablo bana eski İstanbul'un o ortamını hatırlatıyor.
***
Amerika'yı çaptan düşmüş kabadayıya benzetmemi yadırgayabilirsiniz. En büyük düşman dediği kişiyi yok ederek hâlâ karşı çıkılamaz süper güç olduğunu kanıtlamadı mı?
Hiçbir şey kanıtlamadı. Kendi yarattığı çıkmazlardan kurtulmak için çabalarken bocalıyor. Yöneticilerinin insanları aptal yerine koyarak verdikleri demeçler bile tutarsızlık dolu. Önce örnek diye birkaç ayrıntıya bakalım.
"Usame'yi öldürürken sivillere zarar vermedik" diyorlar. Adamın karısı, oğlu, kuryeleri asker miydi?
Cesedi "İslamî gelenekler uyarınca" denize attıklarını söylüyorlar. Var mı öyle gelenek? (Bizim ulemadan biri "Vardır, hacca giderken gemide ölenler denize atılır" dedi. Usame gemide mi vuruldu?)
Obama Amerikan istihbaratçılarının olağanüstü başarıyla çalıştıklarını iddia etti. Kurye adı yıllar önce öğrenilmiş. Onun üstü tel örgülü beş buçuk metrelik duvarlarla çevrili, kimsenin girip çıkmadığı, telefonsuz konakta yaşadığı ağustosta anlaşılmış, kuşkular ucube konut üstünde martta yoğunlaşmış!
İki olasılıktan biri: ya söz konusu istihbaratçılar apaçık gerçeği ancak yedi ayda fark edecek kadar hımbıl ya da işin içinde -başarı haberini seçim yaklaşırken patlatmak gibi- küçücük hesaplar var.
Ama bunlar ayrıntı. Kesin olan daha büyük gerçek: o konakta yıllardır yaşayanın kimliğini bilmedikleri düşünülemeyeceğine göre, Pakistan'ı yönetenlerin hiç değilse bir bölümü düpedüz düşman Amerika'ya. Zaten o nedenle helikopterli baskın onlara haber vermeden düzenleniyor.
Öyleyken,Hillary Clinton ekranlarda milyarlarca insanın gözünün içine bakarak "Pakistan yönetimiyle tam uyum içindeyiz" diyebiliyor. Niçin söyleniyor bu devasa yalan? Çünkü ülkesi stratejik avanta peşinde koşarken Afganistan'da saplandığı bataktan kurtulmak için Pakistan'ın yardımına yüzde yüz muhtaç.
O diyardan gidilemediğine göre, tekme atsa da o deve güdülecek!
***
Bir başka belalı yaratık Libya'daki deve. Sarkozy'nin karga misali kılavuzluğu ile onun tepesine birkaç bomba atılınca çekip gideceği düşünüldü. Yanlış çıktı hesap. Şimdi Batı orada
"Yakaladığım hırsızdan nasıl kurtulacağım?" derdinde.
Ama kocadıkça tökezleyen
"süper güç" Amerika'nın temel çıkmazı daha da çetin. Borçlanmayı, kaçınılmaz iflasa gidişi nasıl durduracağını bilemiyor
En kötüsü, yanlış hasımla uğraşmakta. Kaddafi'yle dalaşır, İran'la hırlaşır, Taliban'la boğuşurken egemenliğin talibi yeni kabadayıya karşı çaresiz durumda.
Kaslarını günden güne geliştirmekte olan Çin'in onu madara etmek için çıngar çıkarmasına bile hacet yok. Çünkü korkunç ölçüde alacaklısı. Tuttuğu dolarları elinden çıkarmaya kalksa Amerikan ekonomisi tuş olur. Bunu yapmaya başlamayışı öyle bir durumda o dolarların ucuza gideceğini bildiğinden.
Gelgelelim devletler uluslararası çatışmalarda ağır basmak için parasal zararları göze alabilir. Çin o noktaya gelirse seyredin cümbüşü!
Bizim için selamet hiçbir yerde kavga dövüş çıkmamasında. Her zaman barışa katkı sağlamaya çalışmak hem onurlu, hem de akılcı davranış oluyor.
Kimsenin gücünü gözümüzde ölçüsüzce büyütüp gereksiz ödünler vermeyelim, yeter.