Boğaziçi herkes için özel bir yerdir ama benim geçmişimin biçimlenmesinde belirleyici rol oynadı.
Kızkulesi'nin tam karşısında, büyükbabamın dayısı Ahmet Mithat Efendi'nin Beykoz'daki yalısından esinlenerek yaptırdığı küçük kıyı evinde doğmuşum. (O zamanlar "yalı" zenginlik simgesi değil, kentin orta halli insanlarının da edinebileceği bir konut türüymüş.)
Çocukluğum rıhtımımızda, Salacak Plajı'nda, kule akıntısında lüfere ve Üsküdar önünde uskumruya çıkarken kullandığımız sandallarda, sekiz eğitim yılım okulun Rumelihisarı tepelerindeki binalarında geçti. Boğazın girdaplı sularında yelken yarışlarına katıldım, devrimcilik heyecanları yaşarken vapurlarında yürekli arkadaşlarla buluştum, bir sabah Nâzım Ağabey'i motora Tarabya'dan aldım.
Başka bir sabah boğaza girecekken tutuşan tankerin yanışını haftalarca seyrettim. İçinden geçerken çarpışan, kıyılara bindiren, sulara gömülen gemileri gördükçe "Ya tanker felaketi burada yaşanırsa?" diye yüreğim ağzıma geldi. O gemiler çoğaldıkça çoğaldı, boğaz işlek caddeye döndü. Yelken yarışı gibi güzelliklere fırsat veren rahatlık hayal oldu.
Onun için, Kanalistanbul Projesi açıklanınca sevindim. Düşünün: içinden tek tük tanker geçen, turizm ve su sporları cenneti bir boğaz! Maviliklerinde rengârenk sörf kelebekleri, gezi teknelerinin müziği, kıyılarında kültür festivallerinin neşesi... Harika!
***
Tabii, her devasa tasarı gibi bunun da özenli inceleme ve dikkatli hesap gerektiren yanları olduğunu biliyordum.
İstanbul'daki gelişigüzel nüfus yığılmalarını azaltır mı, çoğaltır mı? Çevreye zarar verir mi? Ekonomik artısı eksisi ne olur? Uluslar arası hukuk açısından çıkabilecek sorunlar nasıl aşılır? Dış politikamız zora sokulur mu? Enerji alanındaki başka projelerimiz ne yönde etkilenir?
Kamuoyumuzdaki otomatik itirazcı çevrelerin varlığını da biliyor, inceleme beklemeden her tasarıyı çıkmaza itme işini âdeta meslek edinmiş olan kişilerin bu projeye de hemen karşı çıkacağını düşünüyordum. Ama dakikasında kopan istemezük fırtınasının şiddeti tahminimi çok aştı. Söz konusu kişiler ulusal yas ilan edecekler neredeyse.
Hiçbir şeyi tartışamayıp ille atışma konusu yapma huyumuz bu vesileyle doruğa çıktı. Panik içindeki adamlar ekranlarda ateş püskürürken hakaret ediyorlar farklı düşünenlere.
"Greenpeace" adlı çevrecilik akımına sempatim vardır. Ama onun temsilcisi Cumartesi akşamı Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programında kestirip attı:
"Etüt falan gereksiz. Bu projeyi destekleyenlerde akıl yoktur!"
Başlıca tezi, kanala ihtiyaç olmadığı. (Tanker tehlikesinin giderilmesini ihtiyaç saymıyor).
"Depreme karşı önlem almak varken niçin kanal yapalım?" demekte.
Bir Amerikan başkanının iki işi birden yapamadığını anlatmak için
"Yürürken çiklet çiğneyemez" derlerdi. Türkiye o biçim beceriksiz herhalde. Aynı mantıkla, evinizin damını aktarmadan kırık camı değiştirmemelisiniz.
Soruyor:
"Kanal yapılırsa orada kaza olmayacak mı?" Belki olacak ama kanal kıyılarında insan dolu caddeler, tarih hazineleri, yalılar yok.
Kanalın ekonomiye katkı sağlayacağı tezine karşı bir de hikmet söyledi ki, akla ziyan:
"Gelir arttıkça mutluluk azalır."
***
Bir başka katılımcının verdiği haber korkunç: kanal Marmara Denizi'ni bitirir, sularında hayat bırakmazmış. Greenpeace temsilcisi ekledi hemen:
"Karadeniz'in de sonu olacak!"
Evet, Süveyş Kanalı'nın Akdeniz ve Kızıldeniz'de hayat bırakmadığı gibi. (Ama pardon! Geçen yaz Kızıldeniz'de bir turisti köpek balığı yemedi mi?)
Aynı katılımcı bir de müjde verdi: mahkemelere başvuru evrakı hazırmış.
Yetkili makamlardan gerekli izinler alınamayacağı için, zaten yapılamazmış meşum kanal. Ayrıca üçüncü köprüyü ve kimi otoyolları da durduracaklarmış.
O kafadakiler kentlerde aşırı yüklü yollar kapatılıp halkın uygarca kullanımına açılınca seviniyorlar. Kanal da öyle bir baypas girişimi bence.
İncelemelerden sonra gerekli önlemler alınarak gerçekleşeceğini umuyorum. Ama önce ipe sapa gelir tartışma ortamı yaratacak bir akıl baypası yapmak zorundayız.