Vakit buldukça vahşi doğa belgesellerini izlemeye bayılıyorum. Ama ara sıra sinirimi bozan bir durum da oluyor içlerinde.
Savunmasız bir yaratık, örneğin bir ceylan yavrusu, ölümcül tehlikeyle karşı karşıya. Otlar arasında büzülüp kalmış, yaklaşan yırtıcıya bakıyor.
Kamera bu acıklı görüntüyü kayda geçirirken anlatıcının sesi yakınmakta:
"Zavallı yavru çaresiz. Acımasız sırtlan onu parçalamak üzere."
Çekim ekibine sesimi duyurabilsem bağıracağım:
"Ulan, acıyorsanız hoşt desenize!"
Onlar da belki "Bizim işimiz doğayı olduğu gibi izleyiciye aktarmak, müdahale etmemiz yasak" diyecekler. Tamam; o zaman zavallı yavru, acımasız sırtlan lafı etmesinler. Yadırgadığım, acıklı duruma seyirci kalınırken merhamet edebiyatı yapılması.
***
Benzeri çelişkilere insanlar arası ilişkilerde de sıkça rastlanıyor.
Bıçaklanan Bedri Baykam'ı kimsenin otomobiline almaması medyamızda şefkatsizlik örneği, dayanışma eksikliği, bencillik ayıbı diye şiddetle kınandı. Eleştirenler haklı elbette; yaralıya karşı araba kapısı kilitleyip gaza basmak iğrenç bir davranış.
Ama o olayın görüntüleri de gazete ve televizyonlarda sergilendi bol bol. Ayıplanan durumu kameralarla haldır haldır kayda geçirenleri kimse
"Video çekeceklerine niçin yardım etmemiş, araba çevirmemişler" diye kınamadı.
Hadi onlar gazeteciymiş de işlerini yapıyorlarmış diyelim. Bedri Baykam'ın tutumunda bir tuhaflık yok mu?
Asistanı hanım kendisiyle aynı anda bıçaklanmış, yere serilmiş. Baykam ayakta, dolaşıyor. Bağırarak yardım isteyecek, arabalara hamle edecek, taksi çevirecek gücü var. Kadıncağızın ne olduğunu düşünmesi, dönüp bakması, onun için de yardım istemesi gerekmez mi? Hiç ilgilenmiyor.
"Bizi" değil de
"Beni hastaneye götürün" diye haykırıyor.
Tuhaf.
***
İnsanlarımızın birbirlerine her zaman kayıtsız kaldıklarını söyleyemeyiz tabii. Fazlasıyla ilgilendikleri de oluyor. Ama ilginin niteliği çoğu kez sağlıksız. Hatta düpedüz hastalıklı. En fazla da cinsellikle bağlantılı durumlarda.
"İhtiras Tramvayı" adlı tiyatro oyunu ünlüdür. Gazetelerimizde
"Seks Otobüsü" diye başlık görünce film haberi sandım.
Değilmiş, kavga dövüş haberiymiş. Seks meks de yok içinde. Seks açlığı var. Delikanlı otobüste kız arkadaşının omzuna kolunu atmış. Şoför
"Burası şey yeri değil, inmezseniz otobüsü kaldırmam" buyurmuş. Yolcular arasındaki üniversite öğrencisi bir başka delikanlı genç çiftten yana çıkmış. Tartışma uzayınca üçü inmişler otobüsten. Ama hızını alamayan şoförün peşlerine düşmesiyle başkaları işe karışınca üniversiteli yumruklanmış.
(Yani, anlaşılan, oradaki kamuoyu da otobüsün namusunun korunması konusunda çok titiz.)
Bereket, bu olayda kaba güç kullanımı yumruk çizgisini aşmamış, can kaybı olmamış. Yurt genelinde cinsel onur korunurken kan gövdeyi götürmekte.
Gün geçmiyor ki ülkemizin bir köşesinde bir kadının gövdesine kurşun ya da bıçak saplanmasın.
"Vay sen aşkımı nasıl kabul etmezsin! Vay sen benden ayrılmayı nasıl istersin! Vay sen beni nasıl geri almazsın! Vay sen sağa nasıl bakarsın, sola nasıl bakarsın!"
O konuda her gece Ekrem Kongar'ın gözlüklerinin gerisinde kocaman görünen gözlerini daha da irileştirerek
"Dehşet! Dehşet!" diye feryat edişini izlerken acı acı güleceğim geliyor neredeyse.
Bu kanlı rezalet salgınının gerisindeki gerçek neden ne çarpık namus anlayışı, ne onur saplantısı, ne de yobazlık. Tekrar edeyim: Cinsel açlık. Bastırılmış testosteron enerjisinin patolojik patlayışı. O şoför farkında olmasa da kızın omzuna delikanlının el atmasına değil, kendinin atamayışına kızıyor.
Önerim: Başkalarıyla yanlış yerde ilgilenmeyi biraz azaltıp iç dünyamıza biraz daha dikkatle bakmamız.