Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Anormalin normalliği

Ankara'da tozun toprağa karıştığı bir ortamda gergin toplantılar yapılır, müzmin saplantılar ayıklanır, yemeklerde insanlar göz göze gelmemeye çalışarak tabaklarını dikizlerken Cumhurbaşkanımız "Her şey normal" dedi.
Yalan mıydı söylediği? Hayır, doğruydu. Normaldi durum.
Sözlüklerde "norm" şöyle tanımlanır: "Bir grup için tipik sayılan standart".
Yerli ve yabancı malı kepçeler tarafından cadı kazanı gibi karıştırılması rutin hale gelen toplumumuzda kargaşa görüntüleri tipiktir.
Tabii, o arada olan kafalarımıza oluyor; karıştıkça karışıyor akıllar.
Oysa her şeyi düğüm eden konular gerçekte hiç karışık değil.

***

Sorarsanız, üstünde herkesin birleşmiş göründüğü bir temel ilke var:
Asker sivilin tepesinde değil, hizmetinde olmalıdır.
Çünkü, deniyor, uygarlık onu gerektirir ve bütün gelişmiş ülkelerde durum öyledir.
Yine sorarsanız, Türkiye'nin gelişmemiş Üçüncü Dünya ülkesi olduğunu düşünenimiz pek yok artık.
Ama ana muhalefet partisi liderimiz "Siviller askerin işine karışmasın" diyebiliyor.
Yani? Bırakalım, generaller bildiklerini okusunlar. Denetimsiz. Alışıldığı gibi...
Peki, denetim niçin gerekiyor? Askerler, sık sık silah gücüyle sivilin işine karışmış oldukları için.
Şimdi düşünün. Sivilin "Silah gücüyle benim işime karışma" demesi askerin işine karışmak mıdır? Çetrefil bir bilmece değil bu. Sadece normalleşme yönünde basit bir dilek.
***

Şu noktada bir kesimin sözcülerinin ne diyeceklerini biliyorum.
"Türkiye normal değil ki. Örnek gösterilen gelişmiş ülkelerde topluma egemen olma yolunda dinciler yok. Burada var. Adım adım İslami faşizm kurmaktalar."
Yurt dışında da kimi "uzmanlar" bu paranoyayı körüklüyor.
Soner Çağaptay diye biri Ortadoğu politikası konusunda Amerikan hükümetine akıl üretmekle görevli Washington Enstitüsü'nün hatırlı üyelerinden. Ara sıra Newsweek dergisine yazılar da yazıyor. Bu hafta yine müthiş bilgiler ve teşhisler sıralamış:
Türkiye'de yabancı dil bilenlerin oranı yüzde onun altında, Türkçe yazan ve konuşan medya ise iktidar partisinin elindeymiş. Halktaki yaygın Amerikan karşıtlığı sırf o partinin kışkırtmasının sonucuymuş. Ülkedeki baskı o hale gelmiş ki, lokantalar konuşmaları gizlice kaydeden cihazlar gibi kullanılmasın diye müşterilerin cep telefonlarını kapıda topluyormuş.
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Doğu Avrupa ülkelerinin durumunu andırıyormuş görüntümüz. O zaman oralardaki komünist maskeli faşistler nasıl demokrasi yanlısı gibi davranıp demokrasiye paydos dedilerse, bizim İslami kisveli diktacılarımız da özgürlüklere son vermek üzerelermiş. Tek umut Batı'nın ağırlık koyup "hakça politik yarış zemini" sağlamasıymış.
Tevekkeli, pek çok konudaki yanlış tutumu yüzünden tirajı ve reklamları tepetaklak olup borca batan Newsweek iki gün önce bir dolara satılmadı!
***

Mr. Çağaptay'ın görüşü çarpık ama, onun "karizmatik sosyal demokrat lider" dediği Kılıçdaroğlu da aynı kaygıları paylaşıyor.
Hiç aklınız karışmasın. Yalın soru şu: "Recep Tayyip Erdoğan'ın Müslüman maskeli Hitlerliğe niyetlendiğine ve istese de o hedefe ulaşabileceğine inanıyor musunuz?"
Buna evet diyor, seçim kazanabileceğini de görüyorsanız, referandumda hayır oyu vermeniz yetmez. Hem öyle bir umacıya, hem de darbe öcülerine karşı olmak çaresizliğe boyun eğme anlamına gelir; asıl öyle karışır aklınız.
Buyurun, balyozcular safında yerinizi alın.
Normali odur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA