Yıllardır yurt dışına çıktığım yok. Uluslararası temas ve toplantılar dolayısıyla davetler geldikçe de kaytarma bahanesi bulup topu başkasına atıyorum.
Nedeni basit. Canım istemiyor.
"Yaşlandın da ondan" diyeceksiniz.
Değil. Eskiden kimi ülkeler daha gelişmiş ya da daha renkli diye bizimkinden ilginç görünürdü gözüme.
Artık görünmüyor.
Oralara uzanıp duruma yerinde bakmaya da gerek kalmadı. İletişim teknolojisi televizyon ve bilgisayar ekranlarını masallardaki sihirbazların her şeyi görmek için dikizledikleri cam kürelere benzetti. Dünya her an kabak gibi apaçık önünüzde. Gezegenin öteki yanındaki yabancı dostunuzla göz göze bakışarak konuşmanız da olası.
Ne görülüyor, duyuluyor? Her yerde, ama her yerde dert, kargaşa, mutsuzluk. Sorunsuz gibi görünen tek tük ülkede de pek çok insana intiharı düşündüren tekdüze, yavan, anlamsız yaşam. "Sana imreniyorum, keşke şu anda Türkiye'de olsam" diyenler çoğalmakta.
Batı karşısında komplekslerden sıyrılamayan vatandaşlarımın buna katılmakta güçlük çekeceklerini biliyorum. Sarkozy gibi kendi komplekslerinin ve dar hesaplarının tutsağı olmayan, Türkiye'ye gerçekçi gözle bakabilen Batılıların söylediklerine kulak versinler.
***
Londra'nın Heathrow Havaalanı'ndan çok geçmişliğim, yetersizliğinin sıkıntısını çekmişliğim vardır. O kentin -baba tarafından soydaşımız da olan- Belediye Başkanı Boris Johnson Türkiye ziyaretinin sonunda gelişmemizi övdü.
"Biz üçüncü pisti yapalım mı diye tartışırken burada dördüncüsüne hazırlanılıyor" dedi.
Tabii, bunun geçici ekonomik sorunlarla ilgili bir durum olduğu, gelişme konuşulurken demokrasi gibi genel değerlerde nereye ulaşıldığına bakmak gerektiği söylenebilir. Ama ben bugün o bakımdan da -modern demokrasinin beşiği sayılan- Büyük Britanya'dan daha başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
Gülmeyin. Bakın neden.
Orası bir ada. Çevresi deniz. Dünyanın en belalı bölgesinde, sorunlu komşular ve sönmek bilmez yangınlarla kuşatılmış değil. İç düzenini yüzyıllar önce kurmuş. Din ile devlet, asker ile sivil, kadın ile erkek arasında sağlıklı ilişkilerin nasıl oluşturulacağı gibi ahiret soruları yok karşısında. Öyleyken politikasında skandal üstüne skandal patlıyor. Ve evet, ekonomisi borç batağında.
Biz ise zaman ve mekan kesişmeleri yüzünden bugün sayısız cehennem bilmecesiyle boğuşmakta olduğumuz halde sorunlarımızın üstesinden gelme yolundayız. Çekilen acılar doğum sancıları. Sonunda ne bölüneceğiz, ne iç savaşa sürükleneceğiz, ne batacağız, ne de yenik düşeceğiz başka bir belaya.
Kalan yıllarımda bir zorunluluk olmadıkça pasaport yenilemeye hiç niyetim yok.
***
Olursa, neden kaynaklanabilir insanı ülkesinden bezdirecek zorunluluklar?
Yurttaşların kendi içlerindeki sorunlardan. Şişkin ve inatçı egolardan. Keçiliklerden.
Atlet kızlarımızın başarılarını alkışlıyorduk ya. Milli takım antrenörlerinden birinin öfkeli iddiaları sevincimize limon sıktı.
Meğer yarışmanın gerisinde neler varmış, neler! Komplolar, takım arkadaşını çelmelemek için yabancı rakiplerle el ele vermeler, ihanetler... Gaddarca taktikler... Dirsekler... Maydanozlu köfteler...
Aslan kızları yalnız başka yarışçıları geçtikleri için değil, asıl şu ortamdaki yatkınlıkları aşabildikleri için kutlamak gerek.
Hal böyleyken Türkiye'ye başarı sağlama umudunu yitirmeden her alanda yarışanlara bravo! İyi şanslar! Ha gayret!
Pasaport değil mutluluk.