Kore tugayımızın komutan yardımcısı Albay Nuri Pamir en sevdiğim askerlerden biriydi. Erlere şefkat gösterir, esirlere bile kötü davranılmamasını ister, fırsat buldukça çadırında sohbet ettiğimiz sıralarda eşini ne kadar özlediğini anlatırdı.
Zekiydi ama makul değildi. Cepheyi teftiş ederken karşı yamaçlardaki gözcülerin rahatça görebildikleri yerlerde çekinmeden dolaşmakla nam salmıştı. Niçin öyle yaptığını sorduğumda "Fazla ihtiyat komutana yakışmaz" demişti.
Bir gün yine cephedekilerin hatırını sorarken havan ateşiyle şehit oldu.
Havan mermisi yukarıdan aşağıya diklemesine düşer; parçalarının yayılma etkisi de "V" biçimindedir. Albay uzun boyluydu. Olay sırasında yanında bulunanların anlattıklarına göre, ateş başladıktan sonra da dimdik durmuş. Azıcık eğilseydi, başına saplanan çelik parçası teğet geçerdi.
Sevgili eşi de dul kalmazdı genç yaşında.
***
Rahmetli makul değildi dedim ya. Ben de değildim.
Generalin yaveriydim ama o - pek haklı olarak- "Beladan kaçmak yok" diye karargâh subaylarını da ayda bir hafta cepheye yollardı.
Orada köstebek yuvası gibi sığınaklarda kalınır, ateş başlayınca da onların içine kaçılırdı. Ben kaçmaz, dışarıda dururdum. Adım manyağa çıkmıştı. Tercüman asteğmen arkadaşlarımdan biri de yurda dönünce anılarını basına anlatırken o davranışımdan "delice cesaret" diye söz etmişti.
İlgisi yoktu cesaretle. O yıllarda film meraklısıydım; mermi düşüşlerini çekmek istiyordum 8 milimetrelik kameramla. Matah bir görüntüymüş gibi, birkaç düzinelik "patlama koleksiyonum" olmuştu.
Aileye izlettirdiğim gün ablam çok kızmış, "Salak!" demişti.
Şimdi düşünüyorum da, az bile söylemiş.
***
Son günlerde kamuoyumuzu uğraştıran pek ateşli bir tartışma var:
Başbakan ya da muhalefet lideri siper ziyaretinde çömelir mi, çömelmez mi?
Bizim gibi erkek millete hiç yakıştıramıyorum. Yanıt açık, kesin ve sert olmalı: çömelmez elbette.
Ne yapar?
Elektrik direği gibi dikilip karşı yamaçları süzer kaşlarını çatarak.
Sonra?
Keskin nişancının kurşununu yer o kaşlarının arasına.
Daha sonra?
Aziz naaşını törenlerle devlet mezarlığına gömeriz.
Adına ne deriz? Şehit mi, Niyazi mi?
***
Çok şeye zırva diye gülüp geçiyoruz ama toplumun temel sorunlarının söz konusu olduğu yerde akılsızlık ile ego inatları bir araya gelince işin şakası kalmıyor. En korkunç tersliklerin gerisinde hep aynı keçilik var:
"Dünya yıkılsa ben çömelmem, seni çömeltirim!"
Orta Çağ'da çömeltemediği insanları yaktıran kilisenin inadı oydu. Canlı meşaleleri keyifle seyreden kalabalıklar da eğilip bükülmez inançların tutsağı idiler.
Bugün?
Madımak iğrençliğinin yıldönümü. On yedi yıl önce 37 kişi yanarken otel önünde coşkuyla uluyan yaratıkların Orta Çağ güruhlarından farkı yoktu. O canavarlığın yurt genelinde hortlayabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Anlamsız inatlardan vazgeçilirse kısa sürede ülkemize huzur geleceğine inancım kesin. Çatışan taraflara seslenerek burada kayda geçireyim:
Varsa, her çeşit ego tutkum yerin dibine batsın! Tek bir delikanlının kanının dökülmesini önlemek uğruna değil çömelmek, pösteki gibi yerlere serilmeye razıyım!