Ülkemizde kişisel yetersizlik ya da beceriksizliklerden kaynaklanan toplum ayıplarına kılıf aranırken sıkça duyduğumuz bir özür vardır:
"Eee, bileşik kaplar..."
Yani, birbirine tüplerle bağlı kaplar içindeki su nasıl aynı düzeye gelirse, bir toplumda değişik uğraşlardaki başarı derecesinin de aynı hizada bulunması normalmiş. Bizde hangi iş doğru dürüst yapılıyormuş ki söz konusu tersliğe şaşılacakmış?
Gerçeklere hiç uymayan bir kaytarma denemesidir o laf. Türkiye'de dünya ortalamasının üstünde yapılan işler de var, çok altında kalan da.
Zarif minarelerimize bakın. Sonra, yamrı yumru yollarımıza.
***
Uzun ömrümde çok alana girip çıktım, yayıncılık da yaptım. Bir ara arkadaşlarla birlikte dergi çıkaralım dedik.
"Nasıl bir dergi?" diye düşünürken piyasaya göz gezdirdik. Gördük ki mizah alanında boşluklar var.
(Kimse alınmasın. Eskilerden söz ediyorum. Şimdi çok şey değişti.)
"Tef" diye bir dergi çıkarmaya başladık. Orada gördüm:
Mizanpajdan baskıya, muhasebeden dağıtıma kadar her alanda görevlilere adam gibi iş yaptırmak özel çaba istiyordu. Gelen yazılar da pek parlak değildi. Genel başarı düşüklüğünün tek istisnası pırıl pırıldı:
Karikatürler.
O gün bugün o alandaki dünya rekorlarımızı hayranlıkla izlemekteyim.
Evet, abartmıyorum. Karikatürdeki düzeyimiz uluslararası standartların çok üstünde.
***
Bunu sağlayan övünç kaynağı çizerlerimizin başında elbette Turhan Selçuk gelir.
Karikatür bir sanat dalı, ama aynı zamanda bir silahtır. Kötü kullanılırsa kolayca ucuzluğa, bayağılığa, çirkinliğe kayabilir. (İhsan Doğramacı'yı oturak üstünde gösteren çizgileri hatırlayın.)
Bir şeyi ya da kişiyi övmek için karikatür yapılmaz. Eleştiri okudur atılan. Ama hedefin doğru seçilmesi,
"Ok yerini buldu" denmesi şarttır.
Turhan Selçuk sanatındaki olağanüstü ustalığının yanı sıra içerik ölçülerini de hemen her zaman doğru tutturdu.
Sebatla bağlı kaldığı siyasal çizgisi belliydi. (Sevmeyenleri
"inatla" der herhalde.) Kardeşi İlhan Selçuk'la birlikte inançlarını hiç ödün vermeden ömür boyu savundular. Yüreklice olduğu kadar efendice.
"Fanatikleştiler, kan davası güderken gözleri döndü, insanlıktan çıkıyorlar" dedirtmeden kimseye.
***
Sebatları yüzünden çok çektiler tabii. Soruşturulmak, kovuşturulmak rutin oldu onlar için.
İlhan dostum hâlâ çekiyor. Seksen beşinde bir ayağı tıp cephesindeyken, bir ayağı da adliyede.
İnsanın üstüne dertlerin tek tek değil, topluca çullandığı söylenir. Onun acılarına şimdi bir de ağabey ve
"ömür boyu kader ortağı" kaybı eklendi.
Uzun yaşamanın bedelleri arasında bu da var. Dişinizi sıkarak el sallıyorsunuz birer birer giden sevdiklerinizin arkasından. Yalnız kalmanın alaca karanlığı yoğunlaşıyor.
Teselli bulmaya çalışmalı,
"Keşke herkes Turhan'ın yaşına aynı onurla ulaşabilse" diyerek...