Sartre çok acı bir şey söylemişti: "Cehennem başka insanlardır."
Katılır mısınız o görüşe?
Gözünüzün önüne düşmanlarınızı getirirseniz, onların yaşantınızı zaman zaman cehenneme çevirmiş olan davranışlarını hatırlarsanız, katılırsınız herhalde.
Ama karşıt yöndeki gerçekleri hatırlayıp "Cennet başka insanlardır" da diyebilirsiniz. Hayatınıza keyif ve güzellik katan hemcinsleriniz yok mu?
Yok demeyin sakın. Onların ille tanıdıklarınız olması da gerekmez. En mağdur, en mutsuz, en yalnız kişinin bile yaşantısındaki irili ufaklı mutluluklarda başka insanların katkısı vardır.
Sevdiğiniz şu giysinizi kimler üretti? Radyodaki favori şarkınızı kim besteledi, kimler çalıp söyledi, kimler yayımlıyor? Radyo nasıl yaratıldı? Sizi bilgilendiren, düşündüren, eğlendiren şu gazete kaç kişinin gece gündüz verdiği emekle geldi elinize?
Brövem var ama oraya buraya uçarken bulutlara yukarıdan baktıkça şaşmam sürüyor. Kuşların yaptığını yapabilmek binlerce yıl boyunca insanoğlunun çılgınca hayali olmuş. Şimdi rutin. Ulaşılması eskiden aylar alan yerlere beni bir saatte götüren dev kuşun mucitlerine, üreticilerine, bakıcılarına, uçuranlarına teşekkür ediyorum içimden.
***
Dünya edebiyatının en yalnız kişisi Robinson Crusoe'nun serüveni bir gerçek olaydan esinlenerek yazılmıştır.
İnsanlardan bıktığını, tek başına yaşamak istediğini söyleyen bir gemici ıssız bir adaya bırakılmış, beş yıl kadar dayanmış, sonra yalnızlıktan bunalarak topluma dönmüştü.
Robinson'u yaratan yazar da onu adada 28 yıl tek başına yaşattıktan sonra acımış olacak ki karşısına bir sürü yamyam çıkardı, onlardan kurtardığı Cuma'yı uşak diye arkadaş edinmesini sağladı.
Diyeceğim, yamyamlardan ya da gözünüze öyle görünenlerden bunalabilirsiniz ama, Cuma'sız da olamayacağınızı bilin!
***
Hırgürümüz az geliyor ya... Nurtopu gibi bir çekişme konumuz daha oldu:
Referandum! Yerli adıyla halkoykaması.
Hemen başladı tartışma. Bu bebek prematüre mi, değil mi? Anayasa seçimle ilgili değişikliklerin bir yıl geçmeden uygulanmasını yasaklıyor ya. Halkoylaması süresinin kısaltılmasının seçimle ilgili olup olmadığı konusu ahret sorusuna dönecek şimdi.
Bu aslında işin yüzeysel yanı. Bütün böyle didişmelerin gerisindeki asıl sorun bambaşka: halkoylaması sözcüğünde anılan "halk" - daha renkli adıyla "dağdaki çoban"- ciddiye alınmaya değer mi, değmez mi?
Son tartışma başlar başlamaz, antidemokratik diyebileceğimiz tezler yine göründü sütunlarda. Gerçek payı da içermiyor değiller:
Halkın oyuna güvenilmez; referandumlardan aptalca sonuçlar çıkabilir. Hitler de iktidara çoğunluk desteğiyle gelmişti.
Bugün bizim nüfusumuzun büyük bölümü "aydın" değil. Bir tren kompartımanında karşınıza gerçek bir çoban otursa saçma sapan şeyler söyleyebilir, orasını burasını kaşıyabilir, kötü kokabilir.
Ama rahatsız oluyorsunuz diye onun oyunu sıfırlamak isterseniz, alternatifin ne olduğunu düşünmeniz ve Churchill'in ünlü sözünü hatırlamanız gerekir:
"Demokrasi berbat bir düzen. Ancak öteki seçenekler daha berbat."
Somutlaştırarak tartın o seçenekleri. Türkiye'nin yönetimini söz konusu çobana mı emanet edersiniz, Cem Uzan ya da Talat Aydemir gibi birine mi?
***
Biraz sabır, dostlar. Biraz hoşgörü, biraz iyimserlik, biraz olumlu bakış lütfen. Hiçbirimiz Robinson olamayız. Yurtta da, dünyada da, kimi zaman hayatımızı sıkıntıya sokan hemcinslerle yaşamak zorundayız.
Halkoylamasını da, bütün tartışmalı konuları da aşa aşa, orsa boca düze çıkacağız er geç.
Gerekirse, kaval dinleyerek...