Bir vesayet lafıdır gidiyor.
"Askerin vesayetinden kurtuluyoruz."
"Ama sivil vesayet altına girmemiz tehlikesi var."
Şu ya da bu adla, ille altına gireceğiz o meretin!
Nedir vesayet? Vasinin sözlük anlamı: aklı yetersiz kalanın işlerini yöneten kişi.
O role özenenler yalnız askerlik ya da politika alanlarının güçlüleri değildir. Şirketi ancak kendinin yönetebileceğine inanan patron, üniversite imparatoru kesilen rektör, hastanede despot gibi davranan başhekim, uğraşını birinci kuvvet yapıp tepesine oturma heveslisi gazeteci, hatta aile reisi unvanını ciddiye alan baba, hepsi hepsi birer vasi adayıdırlar.
Ve bizim toplum dokumuzda eskiden beri yaygındır o eğilim.
Şimdi ne oluyor? Her alanda insanlarımızın gelişmişliği çatlatıyor vesayet kabuklarını. Toplum bütünüyle "Aklım yeterli" diyor.
Bundan güzel iyimserlik nedeni olur mu?
***
Yazık ki yığınlara tepeden bakmayı vazgeçilmez bir
"aydın" özelliği sayma yatkınlığımız etkili hâlâ. Bugün de çokbilmişlerin rakı sofralarında geleneksek
"Biz adam olmayız" havası eserken
"Oluyoruz" derseniz ofsayda düşersiniz.
"Sivil faşizm geldi, geliyor" korkusu da o geçmeyen modanın ürünü.
Faşizm kuçukuçu diye kayışından çekilerek getirilmez. Güç kullanmak şarttır. Öyle amaç gütmekte olduğu iddia edilenlerin niyetlerinin bozukluğuna inansanız bile, hangi gücü kullanacaklarını sormalısınız.
Aslında sivil faşizm deyimi de bir
"oxymoron", yani özgür köle gibi bir karşıt anlamlı sözcükler birleşimidir. Faşizmin sivili olmaz. Askerle ittifak kurması, hiç değilse örtülü desteğini sağlaması şarttır.
Bugün bizde iktidar partisinin silahlı kuvvetlerle yaptığı tango mu, güreş mi?
Deniyor ki,
"Askeri pasifleştirirken yandaş cemaatler gibi kozlarını güçlendirmekte, fırsat bulunca laikliği un ufak edecek."
Koz güçlendirmeye çalışmak bütün siyasal kesimlerin doğal çabasıdır, özel melanet değil. Kaygılananların ah vahla yetinmeyip aynı çabayı kendi kesimlerinde göstermeleri, bir anlamda onların da cemaatlerini güçlendirmeye bakmalarıdır doğru olan.
Kaldı ki, o yanda koz eksikliği ya da güçsüzlüğü çekilmiyor. Silahlı kuvvetler dışında, kurulu düzen içinde kemikleşmiş hukuksal, ekonomik, bürokratik, akademik etki odakları var.
"İktidar olanlar muktedir olamadılar, istediklerini yapamadılar, tabanlarına verdikleri sözleri tutamadılar" denmiyor mu?
Öylesine acze düştüğü söylenen bir grup mu faşizm balyozuyla yamyassı edecek ülkeyi?
***
Bırakın bütün bunları bir yana. Günümüz Türkiye'sinin sözünü ettiğimiz toplum dokusu hiçbir türden faşizmi kaldırmaz.
İlhan Selçuk bir şiir şenliğinde şöyle konuşmuştu:
"Atatürk, Namık Kemal'e ve Tevfik Fikret'e çok şey borçludur. Namık Kemal vatan yokken vatan diyor. Tevfik Fikret özgürlük yokken hürriyet diyor. Başka ülkelerde bu yok. Biz özgünüz... Türkiye'yi şairler yarattı."
Gazetesinde eski yazıları yayımlanıyor. Birinde yukarıdaki konuşmasına değinip şöyle diyordu geçenlerde:
"Gerçekten Namık Kemal Osmanlı İmparatorluğu varken, vatan üzerine şiir yazıyordu. Tevfik Fikret Osmanlı'da şeriat hukuku geçerliyken 'mürit'ten, 'kul'dan, 'tebaa'dan değil, 'insan'dan söz açıyordu... Mayamızda şiir var."
Evet, o mayaya güvenelim de yerli yersiz gırtlak gırtlağa gelmeyelim. Rahat olalım biraz.