Berbat bir şey olan depremi savunmak zorunda kalacağım aklıma gelmezdi.
Ama gerekti işte.
Medya başlığı atan arkadaşlar her kriz belasına onun adını veriyorlar. Piyasa mı çöktü? "Ekonomik Deprem". Ankara mı karıştı yine? "Siyasette Deprem". Şimdi de "Yargıda Deprem"...
Oysa deprem doğa olayıdır. Krizler ise insanların yaptıkları yanlışlardan kaynaklanır. Onlara deprem demek kaytarmaktır.
Kendi yarattığımız sarsıntılardaki sorumluluğumuzun bilincinde olursak enkazdan çıkış yolunu daha kolay buluruz.
***
Sokaktan geçen birini çevirip ricada bulunun:
"Şuradaki hastanın beyin tümörü varmış. Ameliyat eder misin?"
Size deli gözüyle bakar, yanınızdan uzaklaşır. Ama aynı kişiden başka bir şey isteyin:
"Şuradaki kiracımla anlaşamıyorum. Sen akıllı birine benziyorsun. Hakemlik et de mahkemelik olmayalım."
Vakti varsa, kırmayabilir sizi. Çünkü hukukun da tıp kadar eğitim ve uzmanlık gerektiren bir konu olduğunu düşünenimiz az. Bugün kahvelerde, berber dükkânlarında, Türk vatandaşlarının toplandığı her yerde tezler çarpışıyordur:
"Erzincan'dakiler haklı!"
"Hayır, Erzurum'dakiler haklı!"
Karar? Amatör yargıçların hangi kampta olduğuna bakar.
***
Üstünde birleşilen tek görüş şu:
"Ülkemizde adalet yara aldı."
Gülüyorum.
Sağlam mıydı ki?
Bozuk yolda arabasının rotu kırılan vergi mükellefi söylenir:
"O kadar para toplanıyor, doğru dürüst yol yapılmıyor."
Çocuğunu dershaneye göndermek zorunda kalan baba eğitim sisteminden, devlet hastanesinde bekletilen hasta sağlık düzeninden, uçağı geciken yolcu THY yönetiminden yakınır acı acı.
Peki, sizin vergilerinizle çalıştırılan mahkemelerimize işiniz düştü mü hiç? Hızlı, doğru ve adil karar elde edebildiniz mi? Evet diyorsanız, piyangoda kazanmış gibi şanslı sayın kendinizi.
Şimdi başkentimizde iki
"taraf" aynı şeyi söylüyor:
"Karşımızdakiler haksız karar aldırdılar, yanlış uygulama oldu."
Kararları alanlar kim? Yargıçlar. Uygulatanlar? Savcılar.
İki tarafın iddiası da doğru olamayacağına göre, bir yanda
"talimata uyarak" yanlış karar veren, yanlış işlem yapan yargıç ve savcılar var demektir. Düzenin en az bir kesimindeki bozukluğun bundan kesin kanıtı olur mu?
Adaleti resimler ve heykellerde narin bir dilber temsil eder, elindeki teraziyle tez tartıp hak dağıtır. Var mı bugünkü ortamımızda onu yapabilen bir peri?
Şairin dizeleri geliyor aklıma:
"Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber, Nedim.
Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana."
***
Gerçekte kim haklı?
Adliye koridorlarında, evrak odalarında, duruşma salonlarında aradığı adaleti her zaman bulamayan, başkentte uzayıp giden anlamsız çekişmelerin toplum enerjisini yutması yüzünden somut dertleri askıda kalan halkımız haklı yakınmakta.
Çözüm?
Bir görüş birliği de o konuda oluştu:
"Vakit geçirmeden, yargı reformu."
Amaaa... Hep olduğu gibi, bir kocaman
"ama": herkesin işine gelecek ortak paydada buluşarak gerekeni yapma şansımız var mı?
Bunun da yanıtı
"yok" ise...
Yaşanan olay yargı depremi değil, toplum felcidir.