Tabii, her yılın sonunda olduğu gibi, yılbaşından önceki günlerde de ihmalcilikten vazgeçme niyetlerinizi bir kere daha raftan indirip tozunu silkelediniz, "Bu sefer becerebilir miyim?" diye gözden geçirdiniz evirip çevirerek.
Özellikle, sağlık alanında.
Tiryakiyseniz sigarayı, akşamcıysanız iki kadehten fazlasını bırakacaksınız. Kiloluysanız hafifleyeceksiniz.
Zararlı şeyler yiyorsanız frenleyeceksiniz iştahınızı. Çok oturuyorsanız ayaklanacak, her gün 20 dakika yürüyeceksiniz. Hekime görünecek, kontrolleri yaptıracaksınız.
Yine tabii diyeyim, olmayacak bunlar. Olmaya başlasa da bir süre sonra tavsayacak, alışkanlıklara geri dönülecek.
Neden? Zor gelenden kaçınmak, kolaya kaçmak, ihmali bahanelerle normal saymak insan doğasında var da ondan.
Yalnııız... Bunun da bir istisnası var. Elbette temenni etmem ama, öyle bir şey olur ki, askerlikte komut almış gibi esas duruşa geçer, sağlık disiplinine giriverirsiniz.
Bendeniz kırk yıl (lafın gelişi değil, gerçekten 40 yıl) öyle konuları pek ciddiye almadıktan sonra 2009'da hizaya geldim o biçim. Türk tıp kesimiyle haşır neşir olunca da vatandaş sıfatıyla iftihar ettim.
Hastanelerin A, B, C diye sınıflandırılması nedeniyle o kesim kamuoyu gündeminde bugünlerde. Yatak sayısı, konfor, teknik donanım gibi kıstaslar önemli tabii. Hekimlik düzeyi ise en önemli ölçü olmalı. Ancak devlet onu nasıl belirler? Türlü anlayışsızlıklar ve nankörlüklere katlanarak görevlerinin hakkını vermeye çalışan bütün doktorlarımız A sınıfında sayılmaz mı?
Bendeniz gördüğümü anlatayım da siz karar verin.
(Hemen şunu da söyleyeyim ki akla reklam gelmesin. Öveceğim kurumlarda normal ücret ödedim. Ama o ücretler Avrupa'dakilerin yarısından, Amerika'dakilerin dörtte birinden azdı. Yuvarlak hesap atıyorum; kesin rakamlardaki farklar daha da büyüktür.)
***
Geçen şubat başlarında bir sabah göğsümde ağrıyla uyandım. Saatlerce geçmeyince adını bir dosttan aldığım kardiyolog Dr. Tuğrul Okay'ı aradım. Nişantaşı'ndaki muayenehanesinde çeşitli aletlerle baktı,
"Doğru hastaneye" dedi.
"Bre aman! İşim gücüm var. Hemen mi?"
"Hemen."
Kaytarmanın yolunu bulamayınca Yeşilköy'deki International'ın yolunu tuttum. Orada doktor kalp damarlarımdan birine stent taktı.
Bu anjiyo hikâyesi başka tıp işlemlerine benzemiyor. Telin damarlarınızdaki yolculuğunu yattığınız yerden kocaman ekranda izliyorsunuz maç seyreder gibi.
Benim olayda alınması güç görünen bir dönemeç vardı. Doktor değişik stentler ve basınçlar denerken zorlandı. Alnında biriken ter damlacıklarını görünce
"Vazgeçelim" diyecektim neredeyse. Sonunda o
"Oldu" derken yüzündeki gülümseme harika bir zafer kutlamasıydı.
Yakınlarımın ameliyatları dolayısıyla başka ülkelerde çok hastane inceleme fırsatı bulmuşumdur.
Hekimlik düzeyi, teknik donanım, bakım ve konfor açısından bizim International tam
"uluslararası" övünç kaynağı olacak gibiydi. Bürokratlarımız ne not verirlerse versinler!
***
Avcılar'daki Bilgisayar Hastanesi'ne benim baş belası dizüstümü götürmüştüm. Civardakiler karşıdaki Medicana Hastanesi'ni göstererek deprem anıları anlattılar. Felaket sırasında orası tam bir dayanışma odağı olmuş; hekimler kol gücüyle de yardım etmişler insanlara.
Hastanenin hizmetler listesinde
"Yeşil Işık" ve katarakt ameliyatlarını görünce oraya girdim, tek anestezi ile ikisini birden yaptırmak istediğimi söyledim. Başka yerlerde -kan sulandırma ilaçları aldığımı da hesaba katarak-
"Olmaz" demişlerdi. Dr. Kemal Hür, Dr. Cüneyt Sevinç ve Dr. Turgut Yoleri olumsuz faktörleri göğüsleyip bir saatte iki dertten de kurtardılar beni. Grubun Beylikdüzü'ndeki binasının donanımı New York ve Los Angeles'ta gördüğüm hastanelerdekini solluyordu. İnanmayan gidip baksın.
Geçen gün Dr. Hür'ü ziyaretimde beni çok sevindiren başka bir şey gördüm. Almanya'da yaşayan yaşlı bir vatandaşımıza prostat kanseri ameliyatı yapmaya yanaşmamıştı oradaki hekimler.
"Durumun uygun değil, masada kalırsın" demişler. O hastayı Dr. Hür kurtardı burada.
Hayretler içindeki Alman meslektaşlarının istediği ameliyat raporu gönderilmiş. Gelen cevapta Türk hekimleri kutlanıyor. Hoş değil mi?
Siz siz olun, sakın şifa aramaya yabancı diyarlara koşmayın!