Minareyi çalanın kılıfını hazırlaması gerekirmiş. Yıkmaya kalkanın ne hazırlaması gerekir?
Gerekçe.
Yoksa?
Çam devirmiş gibi olur, yıkıntının altında kalır.
Şu İsviçre'nin yediği herzeye bakın.
Başı nasıl belada!
Kendini "Dövüşken Avrupa'nın göbeğinde bir barış ve huzur adası" sayan, "uygarlık örneği" geçinen ülke.
Şimdi anayasasına "İsviçre'de minare yapılamaz" yazılacak. Bizim anayasamıza "Türkiye'deki kiliselere çan kulesi yapılamaz" yazmaya kalksak orada ve dünyada koparılacak gürültüyü düşünebiliyor musunuz?
Bir pazar yazısında da içimi dökmüştüm: oldum olası sevmem o ülkeyi. Genelleme yaparak topluluk yermek ayıptır ama böyle durumlarda kaçınılamıyor.
İsviçre dış görünüşüyle -uygarlık değilse de- düzgünlük örneğidir gerçekten. İçi ise tıntındır. Avrupa kültürüne kattığı başlıca ürün guguklu saattir. (Dün Nazlı Ilıcak toplum dokusundaki soğukluğu tam isabetle anlattı.)
Dini, mezhebi? Katoliklik ve Protestanlık olduğu söylenir. Gerçek tanrısı ise mangırdır. O alandaki ketumluğu ile nam salmış, bankalarına her ülkedeki en baba hırsızın uğursuzun gizli birikim yığmasıyla dünyanın parasal eşkıya yatağı olmuştur.
Tarihindeki bir başka gelir kaynağı da küçük küçük ordular kurup parayı bastırana kiralamaktı. Geçmiş yüzyılların Avrupa savaşlarında o birlikler saf değiştire değiştire altın biriktirdiler. Bugün de Vatikan'ı İsviçreli kiralık askerler koruyor.
***
Ülkenin erkeklerinin geçmişi ve bugünü böyle genelde. Kadınlarına gelince...
Son referandum sonucunun korku kaynaklı ırkçılığa bürünerek çıkması kepazeliğinde en büyük rolü onların oynamış olduğu bildiriliyor.
Ülkelerinde topu topu dört minare var. Türk asıllı göçmenlerin bulunduğu bir yerdeki camiye beşincisinin eklenmesi planlanınca
"Türkler bizi çarşafa sokacak" diye ayağa kalkmış haspalar. Sağcı parti o yaygarayı fırsat bilip afişli kampanya başlatmış. Öyle çıkmış mesele.
Sanırsınız ki İsviçre kadınları özgürlüklerine çok düşkün, çok kişilikli insanlar...
Oysa oy hakkına Türk kadınlarından çok sonra kavuşmuşlardır!
***
Yine biliyorum, bir erkeğin çapkınlık vukuatı anlatır duruma düşmesi de ayıptır. Ancak bugün söz konusu alanda okura bilgi sunmak gazetecilik görevi kapsamına giriyor.
Gençliğimde çok ülkede kadın davranışlarını izleme olanağı buldum. Romanya gibi yerlerdekiler rahat ve cömert tutumlarıyla ünlüdürler. Kişisel izlenimlerim ise İsviçreli hemşirelerinin onları solladığı yönündeydi.
Kadınların özgürce davranmasını kınamak aklımdan geçmez. Ama İsviçre'de tanıdıklarımın yaptıkları gönül eğlendirmek değil, minicik çaplı çıkarcılık örnekleriydi. İkinci Dünya Savaşı sonrasının kıtlık ortamında çok küçük hediyeler umarak peki demedikleri yoktu.
Biri mektup üstüne mektup yazarak hamilelik müjdesi, arkadan kürtaj haberi verdi. Bir arkadaşının bana gerçekleri yazdığını öğrenince yalan söylediğini itiraf etti.
Yine de utanmadan kalkıp İstanbul'a geldi; arsızca ısrarlı görüşme girişimleri başarısız olunca bir gazete patronunun evinde işe girip çocuk bakıcılığı yaptı. Bir ara iğfal mağdureliği iddiasıyla dava açma tehditleri savurdu. Onu da tutturamayacağını anlayıp İsviçre'ye döndüğünü duyunca rahat nefes aldım.
Şimdi o ülkeden
"Kadınlar minare yasaklatarak Türk tehlikesini atlattıkları için rahat nefes aldılar" haberleri gelmiyor mu... Gülüyorum.
Sinirden.