Kim demiş "Deliye her gün bayram" diye?
O söz dünyayı hep pembe gözlükle gören, ruhu marazi derecede iyimserlikle malul kişiler için geçerlidir.
Başka türlü üşütükler de var. Gözlerinden kara gözlük eksik olmuyor. Dünya onlar için her gün zindan.
Ve maalesef günümüz Türkiye'sinde öylelerinin sayısı ötekilerden kat kat fazla. Kimin hatırını sorsam, morga girmiş gibi oluyorum.
"Dertler keyiflere ağır bastığına göre, bunda şaşacak bir şey yok" diyebilirsiniz.
Elbette. Her yerde durum öyle. Ayrıca, keyifleri normal sayıp dertlerden yakınma yatkınlığı var insan doğasında. Kimse yürürken iki ayak üstünde dengesini koruyarak güzelce gittiği için sevinmez. Ama ayağı taşa takılıp canı yansa "Bunu buraya kim atmış!" diye öfkelenir.
Beni şaşırtan, katıksız yakınma monologlarını dinlediklerim arasında tuzu kupkuru kişiler de bulunması. Sıkıştırırsam, "Benim bir derdim yok ama" diye başlayıp başka karamsarlık nedenleri sıralıyorlar.
Sıkıştırmayı sürdürürsem belli oluyor ki o nedenlerin çoğu kulaktan dolma. Yaşanarak değil de başka kaynaklardan edinilerek, yani şuradan buradan duyularak ya da okunarak benimsenmiş.
***
Evet, okunarak. Bizde -başta meslektaşlar olmak üzere- kamuoyunu etkileyebilecek kişiler arasında gitgide yaygınlaşan bir
"kolaylık" var:
Ekranları izliyor, gazeteleri tarıyorsunuz. Bakıyorsunuz kim ne demiş, kim ne yazmış. Çatacak şey buldukça döşeniyorsunuz. Araştırmak, incelemek, fazla düşünmek yok. Ortaya çıkan dertler demetini sunuyorsunuz tiryakilere. Her kesimden, her eğilimden kavga üreticileri yapıyor bunu. Sonuç kimi zaman gerçek dertlerin dikkatten kaçıp piyasadaki genel karamsarlık enflasyonunun yoğunlaşması oluyor.
Böyle konular üstünde sohbet ederken aklı başında bir dostum bir gerçeği abartıverdi.
"Ben rasyonel biçimde karamsarım," dedi.
"Temeldeki felaket şu ki dünya kötü insan dolu. Bak neler konuşuluyor: çocukların müze ziyaretinde bombalanması planlanmış. Hadi ona inanmayalım. Uğraşa didine bilgisayarlara virüs yollayan melunlara ne diyeceksin?"
"İyi insan yok mu?"
"Yok gibi" diye dudak büktü.
Katılmıyorum.
***
Pazartesi sabahı sis kalkıyordu ama Atatürk Havalimanı bir kargaşa cehennemiydi. İptal edilen uçuşlardan artakalmış kalabalıklar birbirine giriyordu sıralarda. İtişen, hırlaşan, ağlaşanlar vardı.
Öğleden önce uçuş kartı almaktan umut kesmek üzereydim ki yerden biten peri kızı gibi bir kadın görevli çıktı ortaya. Ayrılırken güçlükle ağzından aldığım adı Dilvidin imiş. Elinde telefon, kalabalığı yarıp sağı solu yatıştırarak gözümün önünde düzinelerce insanın sorununu çözdü çabucak. Yol açarak başka görevlilere uçuş kartları getirtti, dağıttı, birçok yolcuyu kontrol noktalarına ulaştırdı. İnanılmaz bir yönetim, beceri ve insancıllık gösterisi sonunda teşekkür etmeme bile izin vermeden koşarak uzaklaştı.
Ankara'dan İstanbul'a dönerken uçakta yanıma iki genç adam düştü. Birinin adı Mahmut, ötekininki Tolga. Kalkış öncesinde cep telefonlarının kapatılması anonsu yapılınca telaşlandım. Unutmuştum benimkini kapatmayı. Pencere kenarında oturuyordum. Telefonum da tepedeki bölmeye koyduğum paltonun cebindeydi. Daha doğrusu öyle sanıyordum. Almak için davranınca Mahmut yerinden fırlayıp paltoyu indirdi, aranmama yardım etti.
Yoktu meret. Üstümden de çıkmayınca anlaşıldı ki -terminalde beklerken konuşmalar yapmış olduğuma göre- orada bir yerde düşürmüşüm. Bir şey söylememe kalmadan delikanlılar bir koşu gittiler. Kapılar kapanırken döndüklerinde müjde verdiler: telefona ulaşamamışlar ama Salih adında bir polis memuru tarafından bulunmuş olduğunu öğrenmiş, onunla da konuşmuşlar.
(Bu iyilikleri gazeteciyim falan diye yaptıkları gelmesin aklınıza. Beni tanıdıkları yoktu. Bir amcaydım sadece.)
İstanbul'a inince yardımcı meleklerim memur Salih Bey'i tekrar arayıp elime telefon tutuşturdular. Onun da müjdesi vardı:
"Şakir Eczacıbaşı aradı. Şimdi onun bir adamı geldi, telefonunuzu istedi. Vereyim mi?"
Ve ertesi gün cep telefonum İstanbul'da evimin kapısına getirildi.
Dünyada iyi insan yok gibi ha? Dilvidin, Mahmut, Tolga, Salih, Şakir gibileri nereye koyalım?
Bana ne her gün bayram, ne de dünya zindan. Ülkemin ve gezegenimin iyiye gideceğine inanarak yaşıyorum.