Önceleri yanına gitmek istedim…
"Yok, olmaz" dediler.
Üzüldüm tabii gidemeyince… Bu kez yakınlarından 'sağlık' haberlerini almaya çalıştım… Aldım da.
Ama bir süre sonra o haberler de kesildi…
Beynimin bir yerinde hep,
"-Acaba şimdi ne yapıyordur?" sorusu kaldı.
Dün ondan bir mektup aldım.
Kim ne derse desin delikanlı yüreğinin kurbanı oldu o…
***
Ötesini berisini bilmem ben… İddia edilenlerin gerçek olup olmadığını da… İsnat edilen suçlara da bakmam… Çünkü ben savcı değilim.
Ben kader kurbanı bir arkadaşıma olan hasretimi yazdım hep… Üstelik Adana'da tarihi bir değişime imza attığına inandığım arkadaşımdı o.
Oturduğu yerde otursa, konuşmasa şimdi Kürkçülerde mi olurdu? Neyse...
Herhalde Adana tarihini yazanlar ona birkaç satır ayırmayı çok görmezler.
Mustafa Tuncel'den söz ediyorum… Duygu dolu satırlarını, iznini almadan yayınladığım için inşallah onu incitmiş olmam.
Bu mektup Tuncel'in gerçek yüzünü, yüreğini ve nezaketini anlatıyor.
Yazılanlar bende kalsın istemedim. Bilinsin, anlaşılsın istedim kimdir, nasıl biridir Mustafa Tuncel.
***
Tuncel,
"Sevgili Dostum" diye başladığı mektubuna şöyle devam ediyor…
"Bugünkü 'Kalp Ağrısı' yazını okuyunca dayanamadım kağıt ve kalemi elime aldım.
Çizgisiz kağıt ve dolma kalem bulamadığım için, çizgili kağıda ve tükenmez kaleme bu mektubu yazıyorum, özür dilerim.
Geçenlerde bir makalende şiirden, sevgiden, aşktan bahsediyordun. Gerçekten çok etkilendim.
O katı, huysuz ve sert görüntünün altında hep altın gibi bir yüreğin olduğunu biliyordum.
Aynı dertten ben de muzdarip olduğum için, seni herkesten çok daha iyi anladığımı ifade edebilirim.
Rahmetli anan için yazdıklarını her okuyuşta, benim de gözyaşlarımı tutamadığımı da bilmeni isterim.
Değerli kardeşim,
Başıma gelenlerin seni üzdüğünü tahmin ediyorum.
İnsan olanın başına bu dünyada her şey gelebilir.
Ben bunu asla bir felaket olarak değerlendirmiyorum.
Bu olayı, daha iyi bir insan olabilmek için bir fırsat olarak görüyorum. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirdiğimden emin olabilirsin.
"İyi ağaç kolay yetişmez.
Rüzgar ne kadar kuvvetli eserse, ağaçlar o kadar sağlam olur." J.
Willard Marriot…
İnsanların, düşe kalka büyüyebileceğini, zorluklarla baş ederek daha da güçlenebileceklerini çok şükür bilenlerdenim.
Kalbim bana bunları hak etmediğimi söylüyor.
Ama neylersin ki; kader ne derse o oluyor.
Olsun, sağlığım, sıhhatim yerinde ya ona şükrediyor ve sabrediyorum.
En büyük kazancım; düştüğün zaman insanoğlunu daha iyi tanıma fırsatı sunmasıdır. Ama çok şükür ben ölmedim.
Biz de bir söz vardır,
"Jandarmayla giden gelir. Hocayla giden gelmez" diye…
Allah; dostlarımızı hocayla göndermeyi nasip etmesin.
Değerli arkadaşım; geçmiş makalelerinin birinde
'Bu arkadaş Mustafa Tuncel'i nasıl kandırmış' diye bahsediyorsun.
Beni kimse kandırmadı. Yalnız şunu bilmeni isterim ki;
o arkadaşı bana tanıştıran, özellikleri hakkında bilgi veren sayın Belediye Başkan Vekilimizdir.
Ama benim kimseden şikâyetim yoktur.
Bu mektup, hapishaneden yazdığım ilk mektuptur. İnşallah son mektup olmaz.
Satırlarıma burada son verirken en derin sevgi ve selamlarımı sunuyor, gözlerinden öpüyorum. Yengeme ve çocuklara selam, sağlık ve afiyet dileklerimi iletmeni rica ediyorum.
Temel kardeşime ve diğer çalışanlara da selam ederim.
Hizmetlerinizdeki üstün başarılarının devamını dilerim.
Önce kalbine, sonra da kendine iyi bak.
Hoşça kal.
Mustafa Tuncel F Tipi Ceza ve Tutukluevi B Blok No:39 Kürkçüler / ADANA
Evet, işte size o duygu yüklü mektup...
Sevgili kardeşim Mustafa, inşallah mektuplarının devamı gelir…
Ya da bir an önce tahliye haberin... Sonra da inşallah
aklandığını duyacağım beraat kararı...
Sağlık ve afiyetle kal...