Önceki akşam TRT Türkiye'nin Sesi'nde yayınlanan ve Feray Uz'un yapımcılığını üstlendiği, Dilek Baytemur'un sunduğu "Uzun İnce Bir Yoldayız" programına konuk oldum.
Demek ki siyasetten, kavgadan uzak, insana dair yazılarım, Feray Uz'un dikkatini çekmiş…
Sayın Baytemur'la yaklaşık 1 saat boyunca hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
Kısa dalgadan yayın yapan TRT Türkiye'nin Sesi radyosunun, ülkemizin dünyaya açılan, yurt dışındaki vatandaşlarımıza soluk aldıran ve hasret gideren önemli bir kapısı olduğunu programa gelen telefonlardan anladık.
***
Programda vaktimiz elverdiğince medyanın "
gündem" belirlemesini masaya yatırdık…
Tabii aşkı ve sevgiyi konuşmayı ihmal etmedik…
Daha çok insanların medya organları tarafından nasıl politize edildiği üzerinde durduk.
Haberlerin insan psikolojisine etkilerini de değerlendirdik.
Konu cidden önemli…
Öyle tek bir programla hatta tek bir konukla geçiştirilecek gibi değil.
Tüm medya benzeri programları yapmalı…
***
Program sonunda yapımcı arkadaşlar siyaset değil daha çok insana dair yazılar yazmamı istediler… Elbette sevgili
Feray Uz'a da
Dilek Baytemur'a da hak vermedim değil.
***
Ancak gece baktığım gazeteler beni gerdi.
Hatta
Uz ile
Baytemur'un sözlerini hatırladıkça kendimi köşeye sıkışmış gibi hissettim.
Bugün yayın yönetmenleri bizden farklı düşünmüştü maalesef…
***
Çünkü kimi
Tandoğan'daki mitingde CHP liderinin yüz binlere konuştuğunu yazdı, kimi de iddiasını fotoğrafla belgeledi ve
"Tandoğan'da 13 bin kişi vardı. Onların da 3 bini polis, geri kalanı ise CHP'li belediye çalışanlarıydı" dedi…
Nedense hiçbiri asıl konuya yani
4+4+4'ün ne olduğuna değinmemişti.
Demek ki mesele, siyasi rant...
Halkı "
bidon kafalı" veya "
göbeğini kaşıyan adam" yerine koymaktan hâlâ vazgeçmemişler.
***
Sinirlerimi bozan bir diğer konu da
BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak'ın gruptaki sözleriydi…
Kışanak, ya sabır sınıyor ya da Türkiye Cumhuriyeti ile dalga geçiyordu.
Kışanak,
"Bitlis'te 15 kadın gerilla imha operasyonuna tabi tutuldu. Hükümet buna çözüm mü diyor?
15 genç kadını katledip toprağın altına göndermek başarı mıdır?" demişti…
Ama aynı
Kışanak,
Kandil'de kurşuna dizilen ve "
çığ altında kaldılar" sözleriyle de aileleri kandırılan
8 kadın hakkında hiç konuşmamıştı.
Belli ki eşkiyadan korkmuştu.
Kurşuna dizilen 8 kadın can taşımıyor muydu Sayın Kışanak?
***
Şimdi ona ne desem bilmiyorum ki…
"Kızları dağa gönderirken aslında onları siz öldürdünüz" ya da,
"O çocukların eline silah vererek masumları da katlettiniz…" diye haykırsam onlar için bir anlam ifade eder mi bu?
Ayrıca "
Kandil'de 8 PKK'lı kızı kim, ne için kurşuna dizdi, niye çığ düştü yalanını uydurdu" şeklindeki soruma verecek bir cevapları var mı?
Sayın Kışanak açıklasa da merakımızı gidersek...
***
İçimizdeki isyanı seslendirsek ve…
Desek ki,
Kürt kimliğiyle milletvekili olabildiniz…
Kim size yasak koydu?
Kim engel oldu?
Eksiğiniz yok, fazlanız var arkadaş…
Meclis'tesiniz.
Üstelik aklınıza eseni de söylüyor, yapıyorsunuz…
Sizin kışkırtmalarınızın binde birini ben yapsam çoktan içerideydim!
Bitlis'te etkisiz hale getirilen terörist kızları kanlı politikanıza alet etmeyin…
Ondan önce
Kandil'deki yılanın
(Murat Karayılan) infaz emrini verdiği ve kurşuna dizdirdiği
Zeynep Ulaş (23), Hülya Gök (22), Rozerin Bilici (24), Someyi Sofizade (25), Sümeye Polat (23), Şehdiya Zeyrik (26), Nuran Bellier (21) ve
Fatma Çete (20) adlı terörist kızların ailelerine hesap verin…
***
Sevgili
Feray Uz'un da
Dilek Baytemur'un da güzel düşüncelerini biliyor ve aynen katılıyorum.
Ancak milleti kandıranların maskelerini de düşürmek boynumuzun borcu değil mi sevgili okurlar?