Dilek Duran, Esra Gülşah, Fulya Akan, Mihriban Yaray, Aslan Kral, Gizem Kara, Fatih Özkaya...
Bunlar isimlerini yazabildiklerim…
Ya yazamadıklarım?
Onlar da bir hayli fazla..
Hepsi de Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker'e seslerini duyurmak için aracı olmamızı istiyor.
Biz de "Elçiye zeval olmaz" dedik ve bu arzuhali değerli bakanlarımıza ilettik…
"Daha önce de köşenizde belirttiğiniz gibi sayın Maliye Bakanımızın ve Tarım Bakanımızın biz veteriner hekim ve ziraat mühendislerine vaat ettiği 2011 yılı 2500 kişilik sözleşmeli memur alımını dört gözle bekliyoruz.
Bakanlığımızı defalarca telefon, fax, mail yolu ile aramamıza rağmen 2011 yılı 2500 kişilik sözleşmeli memur alımı ile ilgili net bilgi elde edemedik ve tek öğrenebildiğimiz; alımın 2012 yılı içerisinde olacağıdır.
Sıkıntılarımızı anlatmak için mailler gönderiyoruz. İlk kez siz bu kadar duyarlı davrandınız.
Sıkıntılarımızı ilgili mercilere ilettiğiniz için ben ve arkadaşlarım size çok teşekkür ederiz.
Sizden 2012 yılı için de ziraat mühendisi ve veteriner hekimlere vaat edilen Targel projesi kapsamındaki 2500 sözleşmeli personel alımı ile ilgili gelişmelerin nasıl ve ne zaman olacağını köşenizde devamlı gündemde tutacağınızı ümit ederiz."
Kızım gibi sevdiğim…
Bana hep dualar eden, hep iyi olmamı isteyen, iyi yürekli güzel bir insan Özlem Özcan Topçu…
Su Ürünleri Mühendisi ama mesleğini yapamıyor…
Daha doğrusu yaptırmıyorlar.
Özlem hem kendisi hem de meslektaşlarının istihdamı için çok büyük mücadele veriyor.
Benim Facebook'la pek işim olmaz aslında…
Neyi nasıl kullanacağımı da bilmem üstelik…
Özlem'le yazdıklarım sayesinde Facebook aracılığıyla tanıştık.
Benden, meslektaşları için bir yazı yazmamı istedi.
Yazdım.
Bayağı da iyi örgütlenmişler.
Son baktığımda grubun 4540 üyesi vardı… (sumuh@groups.facebook.com)
İşte o güzel yürekten akan sımsıcak duygular:
"Öyle zamanlarda öyle güzel sözlerle yetişiyorsunuz ki, bazen olduğum yerde donup kalıyorum, bazen aniden gözümden yaşlar akıyor tutamıyorum, ama hepsinin de içinde sevinç oluyor, mutluluk oluyor.
Şimdi birkaç cümle daha yazacağım, sakın endişelenmeyin.
Üniversitede öğrenciyken arkadaşım babasını kaybetti.
Tabii, ona bu acı haberi veremedik.
Hasta deyip birlikte yola çıktık.
Belki de hayatımın en zor yolculuğuydu bu.
Arkadaşımın evinde kendimi banyoya kapattım ve "Ya ben de babamı kaybedersem" diye hıçkıra hıçkıra çok ağladım.
O günden, oğlumu dünyaya getirdiğim güne kadar kaybetmekten korktuğum tek şey babamdı. (Annemi de çok severim ama babam başkadır benim için) Sonra ikisini kaybedersem ne yaparım diye gizli gizli ağladım hep.
Çok kayıplar gördüm arkalarında yarım kalmış hayatlar bırakan.
Dedeciğimi, gencecik dayımı, anneannemi, amcamı kaybettim peş peşe...
Ölüme alışılmaz elbet, ama Allah sabrını da veriyor.
Yüreğinizin sızladığı günkü yazınızdan bu yana nedense aynı korkuyu hisseder oldum.
Sizi abim, babam gibi hissetmeye başladım ve aklıma kötü şeyler gelince "Ben ne yaparım" sorusunu sordum kendime.
Hem de hiç yüzünüzü görmeden...
Kıyamadım sizi yormaya...
Babamın, içine dünyaları sığdırdığı o kocaman yüreği ağır bastı...
Deli deyin, saf deyin, garip deyin...
Her neyse onu deyin.
Ben az sevemiyorum, katıklı sevemiyorum, karşılıklı hiç sevemiyorum.
Ben sorgusuz sualsiz, koşulsuz bazen içimi sızlata sızlata, bazen bir çocuk gibi kıpır kıpır seviyorum.
Ben sevmeyi seviyorum. Tarif edemediğim biçimde seviyorum.
Bilmiyorum sebebini ama yüreğimde çok derinlerde hissediyorum.
Ben babamı çok seviyorum,
Kendinize iyi bakın diye yazdım hepsini.
İyi bakın olur mu?
Başkalarının dikkat bile etmediği küçücük şeylerden mutlu olabilecek kadar öğrenmeye çalışıyorum hayatı…
Saygı, sevgi ve dualarım sizinle..."
İyi pazarlar...