"Şifalı bitki" tezgahıyla insanları sömüren umut tacirlerini rahatsız ettik.
Ergenekon sanığı Tuncay Özkan'a ait televizyon kanalına çıkan sözde doktor, kızıla dönen suratıyla bize demediğini bırakmadı.
"Biz şifalı bitkilerden ne anlarmışız"
"Şifalı bitkilerle iyi olmayacak hasta yokmuş"
Falan filan…
Uzman olduğunu iddia eden bu şahıs, bozuk Arapçasıyla okuduğu ayet ve hadislerle ekranda mistik bir hava estirirken, yüzünden 'riya' akıyordu.
Programa telefonla katılan bir izleyici, troid bezinde 'nodül' olduğunu, doktorların 'tek çare' olarak ameliyat önerdiğini fakat korktuğunu, şifalı bitkilerle guatrının iyileşip iyileşmeyeceğini sordu.
Kırmızı suratlı herif önce,
Bir "oy oy oy" çekti…
Neşelenmişti.
Paranın kokusunu almıştı ya.
Sonra,
"Ameliyat ha..." dedi.
Ardından da bombayı patlattı.
"İnsan kurbanlık koyun mu ki boğazlayacaksın arkadaş" dedi hışımla.
Kesin tedavi yöntemini anlatırken de uyduruk ilacın reklamı ekranda dönmeye başladı.
O ise şunları söylüyordu:
"Şifalı bitkiler önemli bir ilimdir. Allah bunu herkese nasip etmez. Troid içinde nodül varsa yöntem basittir. İnsanları kurbanlık koyun gibi boğazlamak günahtır. İyot yeterli miktarda alınmalı. Kesinlikle iyotlu tuz kullanılmalı. Troid selenyum eksikliğinden olur. Troid için kereviz çorbası içmeli, tere otu yemeli. Taze sıkılmış elma suyu, havuç ve kereviz suyuna biraz da yağ karıştırıp içmeli."
Ardından karşısına oturan 13 yaşlarındaki kilolu çocuğa dönüp,
"Senin bağırsaklarında mantar var. O mantarlar kuş yavruları gibi cik cik diyerek ağızlarını açmış yemek istiyor. Sen de yiyorsun. Sonra şişmanlıyorsun tabii. Bu karışım sayesinde ayda 5 kilo vereceksin. Bu kez enine değil, boyuna uzayacaksın" dedi.
Onu dinlerken aklıma bir yıl önce geçirdiğim guatr ameliyatı geldi.
İki kez ameliyat masasına yatmış, birinde ise ölümden dönmüştüm.
Guatr, beni hem kalp hem sinir hastası yapmıştı. Nefes darlığım da başlamıştı.
Ameliyat için hazırlıklar yapıldı ve odaya alındım.
Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım.
Yakınlarım yüzüme bir garip bakıyordu.
İçimden, "Korktuğum kadar yokmuş. Şükür kurtuldum" demiştim.
Ama bir tuhaflık vardı durumumda.
Ne koluma bir serum bağlanmış ne de boğazımda bandaj vardı…
"Hayırdır?" dedim.
Meğer ameliyat olamamışım.
Hatta az kalsın masada kalacakmışım.
Entübe edemeyen anestezi uzmanı boğazıma aleti takmak isterken, beni boğmuştu.
Allah'tan kalp doktorum Prof.Dr. Mustafa Demirtaş ameliyatıma girmişti.
Nefes alamadığımı anlayınca anında müdahale etmiş ve beni ölümden kurtarmıştı.
Kalp masajı sayesinde yeniden hayata dönmüştüm.
Aradan zaman geçti. Nodüllerim giderek büyümüş, çapları üç santimi aşmıştı.
Doktor arkadaşım, nodüllerin 'kanser'e dönüşeceğini söyleyerek beni ameliyata ikna etmişti. Çünkü kanser lafını duyunca çok korkmuştum.
İbni Sina'nın başhekimi Prof. Dr. İbrahim Aşık, Prof. Dr. Savaş Koçak, Prof. Dr. Eralp Tutar, Prof. Dr. Necmettin Ünal, Dr. Şenol Kalyoncu ve iyi bir anestezi ekibi eşliğinde bıçak altına yattım.
Boşuna "Boğulursan büyük derede boğul" dememişler.
Sorunsuz geçen operasyondan sonra çok şükür bu dertten kurtuldum.
Şimdi rahatım.
Keşke bu şarlatanın öne sürdüğü gibi bir karışım olsa da guatr hastalığı yok edilebilse...
Tere otu ve kereviz yiyerek nodüller ortadan kalkar mı hiç?
Aynı şekilde fazla kilolardan keşke kurtulabilse insanlar, obez ABD'ye dünyanın otunu satar, köşeyi dönerdik. Şık ambalajlara konulan uyduruk karışımlar hiçbir hastalığı iyi etmiyor aksine karaciğer ve böbrekleri iflasa sürüklüyor.
Ama adamlar da kesesini dolduruyor.
Bunları yazdık ya yine kuduracaklar biliyorum.
Ama vız gelir.
Nefesim hep enselerinde olacak.