15 Kasım 2023 tarihinde Federal Anayasa Mahkemesi (BVG), İklim ve Dönüşüm Fonu'nu (KTF) oluşturan 2021 yılı ikinci ek bütçesinin (60 milyar avro) anayasaya aykırı olması sebebiyle 2023 yılı bütçesini iptal etti. Diğer bir ifadeyle Almanya'da hükümetin mevcut bütçesi iptal edildi ve devlet bütçesiz kaldı. Bu karar, hükümet nezdinde bomba etkisi yarattı. Mahkeme, koronavirüs krizinden kaynaklanan kredi yetkilerinin KTF için yeniden tahsis edilmesini Alman Anayasası'ndaki "borç freni" kuralını ihlal ettiğini söyledi.
Almanya'da uygulanan "borç freni" kuralı, federal hükümet ve eyaletlerin yeni borçlanmalarını sınırlayan anayasal bir kuraldır ve istisnai durumlar dışında borç limitinin artırılamayacağını belirtmektedir. 2009'da federalizm reformu kapsamında kabul edilip ve 2011'de yürürlüğe girmiştir. Federal hükümetin ve eyaletlerin, pozitif ekonomik büyüme yıllarında brüt yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 0,35'ini aşmayan yeni borçlanmalara izin verir. Negatif ekonomik büyüme yıllarında ise yeni borçlanma, GSYİH'nın yüzde 0,6'sına kadar sınırlandırılmıştır.
Borç freni düzenlemesi, Almanya'daki devlet borcunu sınırlamaya ve ülkenin finansal istikrarını sağlamaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır. COVID-19 salgınının ardından borç freni, 2020'de devlete ek hareket alanı sağlamak için askıya alındı. 2023 yılında ise yeniden yürürlüğe girdi. Kullanımı ise bazı kurallara bağlıdır. Öyle ki borç freni kuralı federal meclisin üçte iki çoğunluğu kabul ettiği takdirde askıya alınabilir. Ancak bu yetkinin de kullanımı Federal Anayasa Mahkemesi tarafından sınırlandırılmaktadır.
Bütçenin İptali ve Enerji Krizi
2023 bütçesinin topyekûn iptali, hükümetin 2022 yılında 200 milyar avroluk kredi yetkisi verdiği Ekonomik İstikrar Fonu (WSF) için de geçerli olması hükümeti içinden kolaylıkla çıkamayacağı bir sınamaya tabi tutup, derin bir hükümet krizine sebebiyet verdi. Zira WSF, Almanya'nın enerji krizinin etkilerini azaltma çabalarının önemli bir parçası ve 2022 yılında hükümet tarafından kurulan özel bir fon. Söz konusu fon, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle artan enerji fiyatlarına karşı vatandaşları ve işletmeleri korumak için kullanılmakta.
Bu doğrultuda WSF, 2022'den itibaren devreye sokulan farklı önlemler paketleriyle birlikte halkın ve iş dünyasının mağduriyetlerini karşılamakta önemli bir işlev gördü. Örneğin WSF, altı ay boyunca hane halkları ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin gaz ve elektrik fiyatlarındaki artışın yarısı karşılamıştır (yaklaşık 30 milyar avro). Buna ek olarak KTF ve WSF kapsamında, yatırımları ve harcamaları teşvik etmek için vergi indirimleri, kredi garantileri ve enerji fiyatlarındaki artıştan tüketicileri korumak için diğer sübvansiyonlar yer almaktadır.
Federal Ekonomi Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi'nin bütçe kararının genel ekonomik kalkınma üzerinde gözle görülür olumsuz etkisi olmasını bekliyor. Bakanlık tarafından yapılan bir simülasyona göre KTF ve WSF'den kaynaklı kredilerin kullanılmama durumu GSYİH'nin yüzde 0,6'ya varan bir negatif etkiye sebebiyet vereceği açıklandı. Alman ekonomisinin 2023'te son üç çeyrekte gerilemiş olması (GSYİH, bir önceki çeyreğe göre sırasıyla %0,2 ve %0,1 azalmıştır) ve bunun üstüne son çeyrekte %0,6 küçülmenin de eklenmesi, Alman ekonomisinin ciddi bir resesyon sürecine girdiği anlamına geliyor.
Bu noktada Almanya ekonomisinin daralmasının birkaç nedeni var. Yüksek enflasyon, tüketicilerin satın alma gücünü azaltıyor ve tüketimi yavaşlatıyor. Artan faiz oranları, işletmelerin yatırım ve harcama yapma konusunda maliyeti artırıyor ve yavaşlatıyor. Ayrıca Rusya-Ukrayna savaşı enerji ve gıda fiyatlarında artışa neden olarak enflasyonu daha da artırıyor ve ekonomiyi baskılıyor. Öyle ki 2023 yılı bazında G7 ülkeleri arasında Almanya, ekonomisinin daraldığı tek ülke konumuna düştü.
Hükümetin Karşı Hamlesi: Bütçe Frenini Askıya Alma
Alman hükümeti, Anayasa Mahkemesi'nin 2023 yılı bütçesini iptal etme kararının ardından ortaya çıkan bütçe açığını kapatmak için "bütçe dondurma" kararı aldı ve çeşitli önlemler içeren acil eylem planı çalışmalarını başlattı. Bu önlemler arasında vergi gelirlerini artırmak, harcamaları azaltmak ve borçlanma yoluyla finansman sağlamak yer almakta. Bütçe dondurma kararı, harcamaları azaltma önlemlerine yönelik bir adım olarak kabul edilebilir. Zira bu karar, 2023 yılı için planlanan tüm harcamaları kapsıyor. Bu minvalde yeni yatırımlar, personel alım ve hizmet satın alma gibi harcamalar tamamen durduruluyor. Yalnızca zorunlu harcamalar, örneğin emekli maaşları ve sağlık harcamaları, bütçe dondurma kararından etkilenmiyor. Bütçe dondurma kararının Alman ekonomisi ve toplumu üzerinde olumsuz etkileri olacağı kesin. Bu etkiler arasında, yatırımların azalması, istihdamda daralma ve kamu hizmetlerinin kalitesinin düşmesi yer almakta.
Kriz hali ilan eden hükümet, bu girdabın içinden çıkış yolunu borç frenini ne pahasına olursa olsun bu yıl için askıya almaktan geçtiğini düşünmekte. Maliye Bakanı Lindner, önümüzdeki hafta kabineye 2023 yılı için bir ek bütçe taslağı sunacağını açıklayarak enerji fiyat frenleri için halihazırda ödenmiş olan kredilerin geriye dönük olarak yasal güvence altına alınması gerektiğini vurguladı. Bu doğrultuda hükümet, borç freninin askıya alınması kapsamında ön koşul olarak "olağanüstü acil durum" ilan edilmesi için önerilen karar taslağını en kısa zamanda Federal Meclis'e sunması bekleniyor. Ancak Meclis oylamasında borç freninin askıya alınması üçte iki oy çoğunluğu ile mümkün olduğundan hükümetin muhalefetin de desteğine ihtiyacı var. Bu da bazı sorunları beraberinde getiriyor.
Muhalefetin Taht Oyunları
Hükümetin borç frenini askıya alma teklifini Federal Meclis'te oylanmasında, başta CDU/CSU Meclis grubu olmak üzere, muhalefetin nasıl bir tavır takınacağı belirsiz. Nitekim CDU/CSU grubu Anayasa Mahkemesi nezdinde hükümete karşı dava açarak 2023 bütçesinin iptalini sağlamıştı. Ancak hükümet krizinin ulusal bir krize dönüşebileceği ihtimali durumunda CDU/CSU'nun kenara çekilmeyeceği veya engellemeyeceği de tartışılıyor. Bu noktada CDU lideri Friedrich Merz'in hükümetten ciddi tavizler talep etmesi bekleniyor.
Merz'in istek listesinin başında vatandaşlık geliri (sosyal yardım) ve düzensiz göç gibi konularda kısıtlayıcı talepler yer alıyor. Ancak şu anda hükümetin bu tür "acı verici" tavizler vermeye hazır olup olmadığı belli değil. Öte yandan hükümetin meclis oylamasını kaybetmesi durumunda ciddi ve derin bir siyasi krizin oluşması oldukça muhtemel. KTF ve WSF kaynaklarının olmadığı ve borç freninin askıya alınmadığı şartlarda mevcut hükümetin öncelediği iklim ve dönüşüm politikalarının başarılı olması zayıf bir ihtimal. Dolayısıyla bu kriz zincirinin hükümetin istifasına kadar gitme potansiyeli bulunuyor.
Bu noktada federal hükümetin halk nezdindeki desteğinin 2023 yılı boyunca düşüş gösterdiği unutulmamalı. 2023 Kasım ayında yapılan bir ankete göre hükümetin performansından memnun olanların oranı yüzde 37'ye kadar düştü. Bu, hükümetin kurulduğu Aralık 2021'den bu yana en düşük seviye. Nedenleri ise son 40 yılın en yüksek seviyesine ulaşan enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle enerji fiyatlarında yaşanan artış, bu artışı çözmek için yeterli önlemlerin alınmaması ve hükümetin koalisyon ortakları arasındaki kavgalar neticesinde hükümetin kararsız ve güvenilmez olduğun intibaı.
Burada kritik soru ise şu an ipleri elinde tutan CDU/CSU'nun nasıl bir strateji izleyeceği. Zira ortada iki seçenek bulunuyor. Bunlardan ilki, krizin ulusal ve devasa boyutundan dolayı CDU/CSU'nun sorumluluk üstlenip ekonomik ve toplumsal tahribatların önlenmesi adına "vatansever" bir duruş göstererek hükümet ile beraber hareket etmesi. Böylelikle kritik sürecin aşılmasına destek olunması. Diğer seçenek ise hükümetin acilen atması gereken adımları (borç frenin askıya alınması, 2023 ek bütçe ve 2024 geçici bütçesi çalışması) karşı durarak koalisyon hükümetinin istifasını sağlamak ve kendi liderliğinde yeni bir hükümet kurmak.
Ancak hangi seçeneğin Almanya'nın hayrına olacağını bugünden görmek mümkün değil. Fakat hangi ihtimal yaşanırsa yaşansın Almanya'da hükümetin büyük bir kriz içerisinde olduğu yadsınamaz bir gerçek.