Böylesi zamanlarda her cümleye besmele gibi 'inadına barış' diyerek başlamak gerekiyor...
Bir ayını doldurmak üzere olan IŞİD'in Kobani kuşatmasının vahim boyutlara ulaşmasının ardından HDP'nin süresiz eylem çağrısıyla insanların sokaklara dökülmesi sonucunda 36 vatandaşın ölümü ve yüzlerce insanın yaralanması ile kontrolden çıkan olaylar önemli bir siyasi maliyet üretti.
Başbakan Davutoğlu yaptığı açıklamada sokak olaylarını Çözüm Süreci parantezinden çıkardı ve süreci önceleyen bir tutum sergiledi. HDP eşbaşkanı Demirtaş ise eylemlerin ulaştığı boyut itibariyle sorumluluk ve inisiyatif almaktan kaçınarak Öcalan ile yazıştıklarını ve Öcalan'ın herkese "diyalog ve müzakereyi hızlandırmayı tavsiye ettiğini" aktardı.
Önce KCK sonra HDP'nin insanları sokağa davet etmesindeki akıl, Kürt hareketinin Rojava meselesi özelinde izlediği yol haritasıyla örtüşüyor.
HDP, IŞİD'in Kobani'ye saldırıya geçmesinden itibaren iç ve dış siyaset olmak üzere ikili bir strateji takip etmeye başladı. Öncelikle, iç politikadaki söylemini 'Türkiye IŞİD'e yardım ediyor' gibi kurgusal bir argümanla tabanını ateşleyerek en uç yerden kuran HDP, hükümeti zor durumda bırakarak en kötü ihtimalle Türkiye'nin PYD'nin askeri kolu olan YPG güçlerine silah yardımında bulunmasını ya da silah yardımı için koridor açmasını, en iyi ihtimalle de Türkiye'nin Rojava kantonlarını resmi olarak tanımasını amaçladı. Halkı sokağa davet ederken, 90'ların PKK-Devlet ya da PKK-Hizbullah çatışmalarını andıran bir döneme girilebileceğini öngöremeyen HDP, Çözüm süreci kapsamında yasası dahi çıkarılan birçok başlığı erkene çekmeyi hedefledi. Ne yazık ki, sokaktan güç devşirmek üzerine kurulan siyasi planlar, önüne geçilemeyen asayiş problemleri nedeniyle HDP'yi bir kez daha sokağa mahkum etti. Sokak, siyaseti ele geçirdi ve HDP'nin sokaktaki insanlar üzerinde herhangi bir yaptırımı kalmadı. Demirtaş'ın Diyarbakır'da yaptığı açıklamada herhangi bir sorumluluk ve inisiyatif almadan Öcalan'ın diyalog çağrısını aktarması HDP'nin içine sıkıştığı çaresizliği özetler nitelikteydi. Kısacası, hem Kobani hem de Çözüm Süreci konusunda elini güçlendirmeye çalışan Kürt siyasal hareketi, kendisini boşa çıkarabilecek ciddi bir meşruiyet krizinin kapısını aralamış oldu.
HDP, bu stratejinin dış politika ayağında ise yoğun bir şekilde yine Türkiye'nin IŞİD'e destek sunduğunu belirterek, Türkiye'yi bölgenin kötü çocuğu, kendilerini ise radikal İslamcı teröristlere karşı savaşan taraf olarak kodlamaya çalıştı. Bu hamle ile amaçlanan şey ise kısa vadede Batı'nın PKK-YPG'ye silah yardımı yapması; orta vadede, PKK'nın terör listesinden çıkarılması; uzun vadede ise PKK ve PYD'nin bölgede meşru birer aktör olarak tanınmasıdır. Bütün bunlara sokağa çıkma yasağına varan sokak eylemleri ile hükümetin ülkeyi yönetemez hale geldiği minvalinde açıklamalar da eklenirse, Kürt hareketinin kendisine bölgede Türkiye'ye rağmen stratejik bir alan açma hesapları yaptığı iddia edilebilir.
Her şeye rağmen, HDP'nin kısa vadede elde etmeye çalıştığı bu kazanımları kategorik olarak Çözüm Süreci karşıtlığı ile açıklamak çok doğru bir yaklaşım değil. Son bir aydır Kürt medyası çok yoğun bir şekilde Türkiye'nin IŞİD'e yardım yaptığını vurgulayarak kendi tabanını inanılmaz bir dezenformasyona tabi tuttu. Bu da paranoyayla karışık anlamsız bir hükümet karşıtlığını beraberinde getirdi. İki günde 30'u aşkın ölü sayısı ve 6 ilde sokağa çıkma yasağı gibi radikal bir noktaya varan gelişmeler dizisini başka bir ruh haliyle anlatabilmek mümkün değil. Gelinen noktada, HDP'nin kendi salahiyeti için Türkiye'nin kurucu ve eşit unsuru olma şansının yegane anahtarı olan Çözüm Süreci'ni hesaba katıp sokağa döktüğü halkı ne yapıp edip geri çekmesi gerekiyor.
Aksi takdirde, Kobani özelinde sağlanan Kürt ulusal bilinci ve uluslararası meşruiyet Türkiye'de çıkan olaylar yüzünden boşa çıkacaktır.
Bu noktada, Kürt siyasal hareketinin hem Türkiye'de hem de Suriye'de uzun vadeli kazançlar elde etmesi için pragmatik olmayı, bölgesel fırsatlardan faydalanmak için de fırsatçılığı acilen bırakması gerekiyor. Son olarak, Kürt hareketi Rojava'yı her ne kadar zaman ve mekândan münezzeh bir siyaset bilimi laboratuarı olarak görse de, Kobani'nin Kürt - Türk kader birliğinin tarihi an ve mekanlarından biri olmaması için hiçbir gerekçe yok. Bu minvalde, hükümetin kurucu bir akılla gerek Barzani'nin isteğine olumlu yanıt vererek gerekse de uluslararası diplomasi kanallarını kullanması Türkiye'nin gelecek vizyonunun ayrılmaz bir parçası olan Çözüm Süreci'nin de eski rayına oturmasının yolunu açacaktır.