Türk siyasal hayatında seçmen davranışını etkileyen birçok faktörden söz edilebilir. Bu faktörleri tespit etmek gelecekte de toplumu neyin etkileyeceğini öngörmemize yardımcı olacaktır. Aksi taktirde seçmeni aşağılamaya devam ederek aslında toplumdan ve toplumsal gerçeklerden bihaber söylemlerin bir geçerliliği olmamaktadır. Son günlerde yaşı hayli ilerlemiş ünlü bir aktörün sözleri ve bazı gazetecilerin seçmen davranışlarını anlamlandırmak yerine onlara hakaret ederek mevcut durumu açıklamaya çalışmaları bu türden davranışlara örnek gösterilebilir.
Son dönemde artan iktisadî problemlerle birlikte ekonominin seçmen davranışlarındaki tek önemli etken olduğu düşünülmeye başlandı. Ancak Türkiye'nin 60 yıllık çok partili hayatında dönem dönem bazı değişkenlerin öne çıktığı görülmektedir. Elbette ekonomi de bunlardan biridir ancak salt ekonomik huzursuzlukların iktidarı yıpratacağı hatta seçim başarısını kendiliğinden sağlayacağı şeklindeki öngörülerin anketlerde bir karşılığının olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla seçmen davranışlarını etkileyen çok yönlü dinamiklere odaklanmak gerekmektedir.
Dönemsel Faktörler
Çok partili siyasal hayata geçilen 1950'den günümüze seçmen davranışını etkileyen faktörler dönemsel değişikliklere uğrar. 1980 öncesinde ideolojik faktörler daha baskınken 1980 ve 2000 sonrasında ideolojik saiklerin nispeten daha azaldığı görüldü. 2000'ler ve özellikle 2010'lardan itibaren de kentli orta sınıfların sosyo-ekonomik beklentileri ve talepleri seçmen davranışında giderek daha fazla öne çıkmaktadır.
Öte yandan hemen her dönem seçmen davranışlarında etkili olan ve özellikle sağ partilerin toplum nezdinde itibar görmesini sağlayan bir hususa daha işaret etmek gerekir. Bu da hizmet ve icraat siyaseti diyebileceğimiz durumdur. Türkiye'de Demokrat Parti'den itibaren merkezdeki tüm sağ partilerin ayırt edici vasfı bunların kalkınma mevzuuna hususen eğilmiş olmasıdır. Bu partiler ve onların liderleri için ülkenin imarı, inşası ve maddi anlamda ihyası siyasetin temel misyonudur. Yollar, köprüler, barajlar yaparak ülkeyi mamur hale getirmek, halkın teknik ve teknolojik yeniliklerden yararlanmasını sağlamak onlara göre siyasetin en önemli amacı olmalıdır. Süleyman Demirel'in barajlarla anılması ve övünmesi, Turgut Özal'ın otoyollar ülküsü bu tavrın tipik örnekleridir. Sağ parti ve isimlerin kalkınma merkezli siyasetlerini devam ettirdikleri sürece de toplumun büyük kısmının teveccühünü kazandıkları görülmüştür.
AK Parti'nin İcraat Siyaseti
2000 sonrası Türkiye'de iktidarı tek başına deruhte eden AK Parti için de kalkınma hep önemli bir mesele olmuştur. AK Parti 'kalkınma' kavramını bizatihi parti ismine de alarak bu konudaki önceliğini göstermiş olmaktadır. 20 yıllık iktidarındaki uygulamaları da kalkınmayı parti ismine koymanın alelade değil bilinçli bir tercih olduğunu göstermektedir. Bu tercih doğrultusunda AK Partili yıllarda Türkiye, başta ulaşım ve altyapı olmak üzere birçok sektörde büyük atılımlar yaptı. Ulaşım, sağlık, eğitim gibi yıllarca kronik sorunların olduğu sektörlerin altyapısı büyük oranda halledilmiş oldu.
Bu yüzden de AK Parti'nin halk nezdinde teveccüh görmesinin esas dinamiklerinden birisi halka sunulan hizmetlerdi. Yapılan yollar, açılan hastaneler, dağıtılan kitaplar vs. özellikle orta ve alt sınıf üzerinde etkili oldu. Ayrıca ulaşım ve lojistik imkânları iş dünyasını da rahatlattığı için sanayi ve ticaret çevrelerinden de bu türden yatırımlar destek gördü. Son 10 yıllık dönemde de büyük projelerle AK Parti bu çizgisini devam ettirme gayreti içerisindedir.
AK Parti'nin anketlerde hâlâ birinci parti çıkmasında yapılan kalkınma ve yatırım hamlelerinin yani icraat siyasetinin önemini tespit etmek gerekir. Türkiye'de seçmen oy verme davranışında hızlı ve radikal değişikliklerden mümkün mertebe kaçınır. Bu türden değişikliklerin olabilmesi için büyük krizler ve çöküşler olmalıdır. Son yıllarda başta ekonomi olmak üzere bazı problemler olsa da seçmen çoğunlukla AK Parti'den kopmamaktadır. Bunda AK Parti'nin izlediği icraat siyasetinin de payı büyüktür. Özellikle kararsız durumuna düşen seçmenin muhalefete gitmemesine dikkat çekmek gerekir. Nitekim ekonomik ve sosyal alanlarda son dönemde yapılan iyileştirmelerle de kararsız seçmenin tekrar AK Parti'ye döndüğü gözlemlenmektedir. Muhalefet çevrelerine yakın anketlerde de bu durumu görmek mümkündür.
Zamanın Ruhu
O halde 20 yıllık hizmet ve icraat birikimi AK Parti'nin toplum önündeki en önemli avantajıdır. Ancak bu hikayenin anlatımı seçmende bir yere kadar etkili olabilir. Özellikle AK Parti öncesini bilmeyen, siyasî ve kültürel sosyalleşmesini AK Parti iktidarında yaşayan seçmenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. 2023 seçimlerinde 2005 doğumluların bir kısmının da oy kullanabileceğini bu bağlamda hatırlamak gerekir. Bu yüzden yatırım ve kalkınma söyleminin çağın gerekleri doğrultusunda güncellenmesi ve geliştirilmesi ihtiyacı vardır.
Savunma sanayiindeki yeni atılımlar bu türden girişimlere örnek verilebilir. Ancak gelecekte dünyamızın çok daha dijital olacağını, sosyal ve siber güvenlik gibi alanların, sürdürülebilir, sosyal ve yeşil kalkınmanın ülkelerin daha fazla gündemine gireceğini söylemek gerekir. Özellikle genç, sosyal medyada aktif, iklim ve çevre konularına duyarlı seçmenlere ulaşmak için bu türden anlatılara daha fazla öncelik verileceğini söylemek mümkün. Türkiye gibi son yıllardaki atılımlara rağmen henüz kalkınma sürecini hitama erdirmemiş bir ülkede kalkınma meselesi siyasetin önceliği olmaya devam edecektir. Ancak bu meselenin çağın gerekleri ve sosyal ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilip yenilenmesi de gelecek yıllarda toplum nezdinde sıklıkla gündeme gelecektir. O halde algı ve önyargıları kırarak zamanın ruhunu ve toplum gerçeklerini bir arada okumak gerekir.
Bu sebeple AK Parti'nin oy oranının hâlâ belli rakamlar üzerinde seyretmesinin halka hakaret ederek bir açıklamasını yapmak doğru olmayacaktır. Son günlerde bazı ünlü isimlerin bu türden söylemleri gerçekleri görmekten uzak olduğu gibi Türkiye'yi ve zamanın ruhunu okumaktan da acizdir.
Kaldı ki tek başına yatırım ve kalkınma hamleleri de seçmenin AK Parti'den kopmamasını açıklamaya yetmeyecektir. Toplumu aşağılamak ve hakaret etmek yerine onun davranış kodlarını anlamaya çalışmak en azından bir başlangıç noktası teşkil edebilir. Fakat bunun için de önce seçmen, farklı saiklerle oy verme davranışını şekillendiren bir özne ve muhatap olarak kabul edilmek durumundadır. Bazı kesimlerin 2022'nin Türkiye'sinde bu kabulden bile uzak olması Türkiye için tirajı komik bir durumdur.