İsrail'in Gazze'ye saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023'den bu yana Gazze'deki işgalin durdurulması, yani bir ateşkes sağlanması için yoğun çaba sarf ediliyor. Her gün ortalama yüzlerce sivilin katledildiği bu insanlık dışı saldırıların durdurulması şüphesiz ki hala en öncelikli mesele olmak durumundadır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Galant hakkında tutuklama talebinde de belirtildiği gibi İsrail "Hamas'ı ortadan kaldırmak", "Hamas'ın kaçırdığı rehinelerin geri dönüşünü sağlamak" gibi sivil kayıplarla açıklanamayacak gerekçeler üzerinden saldırılarını davam ettirirken, yine Mahkeme'nin vurguladığı gibi "İsrail'e tehdit olarak algıladıkları Gazze'deki sivil nüfusu toplu olarak cezalandırmak" gibi açıkça insanlık dışı bir amaçla da saldırılarını sürdürmektedir.
Bu son gerekçe, İsrail'in esasen sivil kayıplardan herhangi bir rahatsızlık duymadığı gibi bunu kasten ve sistematik olarak yaptığını ortaya koymaktadır. Tam da bu "amaç", İsrail'in esasen bir soykırım gerçekleştirme noktasında olduğunu göstermekte ve bu nedenle Gazze'de bir ateşkes talebinin, sıradan bir ateşkes talebi değil bir nevi soykırımın durdurulması talebi olduğunu göstermektedir.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi 25 Mart'ta aldığı 2728 (2024) sayılı ilk ateşkes kararında Ramazan ayı için tüm tarafların saygı duyacağı, derhal ateşkes yapılmasını talep etmiş ve kalıcı, sürdürülebilir bir ateşkese yol açması temenni etmişti. 15 üyeden 14'ünün kabulü ve ABD'nin çekimser kalması ile kabul edilen bu bağlayıcı karara rağmen İsrail, saldırılarına Ramazan ayında dahi ara vermemiştir. 10 ülke adına bu karar tasarısını sunan Mozambik temsilcisi, Gazze'deki felaketin "uluslararası barış ve güvenliğe açık bir tehdit" olduğunu da vurgulamıştır. Bu kararın önemli bir yanı da Konsey'in, insani yardım akışının genişletilmesine ve Gazze'deki sivillerin korunmasının güçlendirilmesine yönelik acil ihtiyaç olduğunu ve uluslararası insancıl hukuka uygun olarak, insani yardımın önündeki tüm engellerin geniş ölçekte kaldırılmasını talep etmişti.
Saldırıları bir nevi tek taraflı bir şekilde yürüten İsrail bir kez daha Hamas'ın sözde "uyumsuz" tavırlarını bahane ederek insani yardımlara ilişkin talepleri dahi yerine getirmemiş, saldırılarını aralıksız devam ettirmişti. İsrail'in uygulamadığı bu karardan sonra Uluslararası Adalet Divanının (UAD), devam eden soykırım davasında aldığı ihtiyati tedbir kararı ile İsrail'in özellikle Refah'ta yürüttüğü bütün askeri faaliyetlerini durdurmasını emreden bağlayıcı bir karar aldı. İsrail ise bu karardan sonraki bir hafta içerisinde en az iki defa yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı kampları bombalayarak yüzlerce sivil katletmiştir. UAD'nın saldırıları durdurma kararına rağmen İsrail ordusu Refah'a yönelik saldırılarına bugün dahi devam etmektedir.
İsrail'in BM Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı kararlarını hiçe sayan saldırıları devam ederken, BM Güvenlik Konseyi, 10 Haziran'da aldığı 2735 (2024) sayılı Karar ile Gazze'de acil ateşkes çağrısında bulunmuştur. Amerika Birleşik Devletleri tarafından tasarlanan metin 14 lehte oyla ve Rusya'nın çekimser kalması ile kabul edilmiştir. Karar her iki tarafın da kararı "gecikmeden ve koşulsuz" tam olarak uygulanmasını talep etmektedir. Rusya ise İsrail'in kararda tam olarak neleri yükümlendiğinin açıkça belirtmemesi nedeni ile çekimser kaldığını beyan etmiştir.
Gazze'deki savaşı sona erdirmek için üç aşamalı kapsamlı bir ateşkes anlaşması öneren Karar, hem İsrail hem de Hamas'ı bunu tam olarak, gecikmeden ve koşulsuz uygulamaya çağırmaktadır. İlk aşamada rehinelerin serbest bırakılması, öldürülen bazı rehinelerin naaşlarının veya cesetlerinden geriye kalanların iadesi, Filistinli mahkumların değişimi, İsrail güçlerinin Gazze'deki nüfuslu bölgelerden çekilmesi, Filistinli sivillerin evlerine dönüşü ve Gazze genelinde geniş ölçekte insani yardımın güvenli ve etkili dağıtımı ile birlikte "hemen ve tam bir ateşkes" sağlanması talep edilmektedir. İkinci aşamada Gazze'de kalan diğer tüm rehinelerin serbest bırakılması ve İsrail güçlerinin bölgeden tamamen çekilmesi karşılığında çatışmalar kalıcı olarak sona erdirilecektir. Üçüncü aşamada ise Gazze için yıllar boyu sürecek büyük bir yeniden inşa planı başlatılacak ve halen Gazze'de bulunan hayatını kaybetmiş rehinelerin kalıntılarının ailelerine iade edilmesi gerçekleştirilecektir.
Metnin devamında Konsey, müzakerelerin birinci aşamasının altı haftadan uzun sürmesi durumunda ateşkesin müzakereler devam ettiği sürece devam edeceğinin altını çizmektedir. Konsey ayrıca, Gazze Şeridi'nin topraklarını daraltan eylemler de dahil olmak üzere, Gazze Şeridi'ndeki her türlü demografik veya bölgesel değişiklik girişimini de yasaklamaktadır.
Görüldüğü gibi karşılıklı tavizler devam etsin ya da etmesin daha ilk aşamada ateşkesin sağlanması ve sürekli olması öngörülmektedir. Ancak kararın üzerinden geçen zamana rağmen İsrail yine Hamas'ı suçlamaya devam ederek saldırılarını sürdürmektedir. Karar taslağını hazırlayan ABD'nin tavrında da benzerlikler bulunmaktadır. Zira ABD Dışişleri Bakanı halen Hamas'ı suçlarken, İsrail'in saldırılarını durdurmamasına küçük bir eleştiri dahi getirmemektedir. Rusya temsilcinsin ifade ettiği gibi, İsrail'in saldırılarını durdurma yükümlülüğünün tam olarak ne zaman başlayacağı muğlak bırakılarak belki de uygulanması epey zor bir karar alınmış olmaktadır.
Her ne kadar ateşkes kararının Orta Doğu'da yaşanan korkunç şiddetten çıkış için en iyi şansı temsil ettiği ifade edilse de İsrail'in yok etme arzusunun henüz tatmin olmaması ateşkesin önündeki neredeyse tek engel durumundadır. Son 8 ayda 37 bin sivili katletmesi, 2 milyon insanı evlerinden sürmesi ve bu insanların bütün ev ve altyapılarını tahrip etmesi İsrail'i tatmin etmiş gözükmemektedir. Bu anlaşmanın altı hafta sürecek ilk aşamasında en önemli unsur saldırıların durması ve akabinde rehinlerin serbest bırakılması olması gerekirken, İsrail sivillere yönelik saldırılarına hiç ara vermeden devam etmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki İsrail Hamas'ı değil Filistinlileri mümkün olduğunca cezalandırarak ve öldürerek rehinlerin serbest bırakılması baskısını yöntem olarak seçmiş durumdadır. Bu insanlık dışı yöntemin gerçekten de Filistinlilerde ve Hamas'ta pese etme duygusu mu yoksa katlanan bir öfke mi yaratacağını zaman gösterecektir. Bu güne kadar onca vahşete ve eziyete rağmen Gazzeli Filistinlilerin pes etme eğilimi göstermediği bilinmektedir.
Ateşkes kararının sonrasında saldırılarını kesintisiz devam ettiren ve daha 12 Haziran günü Refah kentinin merkezinde bulunan Şabura Kampı'nı bombalayan İsrail, resmi açılmasında hedeflerinin tüm rehinleri eve getirmek, Hamas'ın bütün yeteneklerini yok etmek ve Gazze'nin İsrail'e tehdit oluşturmamasını sağlamak olduğunu, bunlar başarılana kadar saldırıların devam edeceğini söylemiştir. Böylelikle İsrail'in ateşkes çağrılarına çok da aldırmadığını, rehinler serbest bırakılsa dahi saldırılarını durdurmayacağı ortaya çıkmaktadır.
İsrail saldırılarını durdurmadan sürecin ilerlemesi mümkün gözükmemektedir. İsrail'in beyanlarının aksine, üzerinde baskı kurulması ve yaptırım uygulanması gereken taraf Hamas değil İsrail'in bizzat kendisidir. Yaptırım kararı alma yetkisine sahip Güvenlik Konseyi'nin İsrail'e karşı gerçek anlamada harekete geçmemesi ise İsrail'in daha epey süre rahat hareket edebileceğini göstermektedir. Bu bağlamda en önemli husus, taslağı ABD tarafından hazırlanan bu kararın öngördüğü ilk aşamada, İsrail'in rehineleri alıp geri kalan yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, İsrail'e karşı neredeyse hiçbir şeyin yapılamayacak olmasıdır. Kaldı ki İsrail'in Gazzellilerin evlerine geri dönmesine, Gazze'nin yeniden imar edilmesine ve iki devletli çözüme rıza göstereceğine dair hiçbir emare gözükmemektedir.