Türkiye, Avrupa'da insan haklarının ve demokrasinin yerleşmesine katkı sağlama amacı ile 1949 yılında kurulmuş olan Avrupa Konseyi'nin (AK) kurucu üyelerinden birisidir. Günümüze kadar Türkiye'nin, insan haklarına saygının ve demokrasinin güçlendirilmesine ilişkin AK üyeleri ile beraber attığı önemli adımlardan birisi de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) taraf olmak ve 1990 yılında da, Sözleşme'nin etkin ve tekdüze uygulanmasını sağlamadan sorumlu yargı organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini tanımak olmuştur.
AİHM'in bazı kararlarını ve Avrupa Konseyi'nin Türkiye'ye karşı bazı tutumlarını öteden beri taraflı bulan Türkiye, son zamanlarda AİHM'nin, tutuklu yargılaması devam eden Osman Kavala'nın salıverilmesini dair Aralık 2019'da aldığı kararı ile ilgili de memnun gözükmemektedir.
Ekim 2017'den itibaren tutuklu yargılanan Kavala, 18 Şubat 2020'de ilgili davada beraat etmiş ancak kısa süre sonra, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili hakkındaki bir başka yargılama dosyasından dolayı yeniden tutuklanarak yargılanmaya başlanmıştır. O tarihten bu yana tutuklu yargılanan Kavala ile ilgili AK Bakanlar Komitesi, Haziran 2021 ve Eylül 2021'deki toplantılarında, AİHM'in 2019'da verdiği kararın uygulanarak Kavala'nın serbest bırakılmasını talep etmiştir.
Sözleşme'ye taraf devletlerin AİHM kararlarını uygulamalarının denetlenmesi ile ilgili AİHS'nin 46. maddesine göre, taraf devletler, AİHM'nin "kesinleşmiş kararlarını" uygulama yükümlülüğü altındalar. Bir kararın gereğini yerine getirmek demek, bazen bir tazminat ödemek bazen de bir kişi hakkında verilmiş bir kararın ya da alınmış tedbirin kaldırılması, bazen de benzeri ihlalleri önlemek için bir yasanın ya da uygulamanın değiştirilmesi anlamına gelebilmektedir.
46. madde ayrıca, AİHM kararlarının gereğinin yerine getirilmesini denetleme görevini AK Bakanlar Komitesi'ne vermektedir. Bakanlar Komitesi, bir taraf devletin, kesinleşen AİHM kararlarına uygun davranmayı reddettiği görüşünde ise, önce ilgili tarafa ihtarda bulunmakta, sonrasında 2/3 çoğunluk kararı ile (yani 47 üyenin 2/3 çoğunluğu ile) meseleyi Mahkeme'ye intikal ettirebilmektedir.
Mahkeme, bir devletin kesinleşmiş kararın gereğini yerine getirmediğine karar verirse, aldığı kararı, "ihlalci" devlete karşı alınacak önlemleri kararlaştırması için, AK Bakanlar Komitesi'ne gönderecektir. Bu durumda Komite, söz konusu devlete karşı ne tür tedbirleri uygulayacağına kendisi karar verecektir.
Komite, 2 Aralık 2021 tarihinde, AİHM'in serbest bırakılmasını istediği işadamı Osman Kavala'yı serbest bırakmadığı gerekçesi ile Türkiye hakkında "ihlal prosedürü"nü başlatma kararı aldı. Komite, 17 Ocak 2022'de görülecek Kavala duruşmasının sonrasında, 19 Ocak tarihine kadar Kavala serbest bırakılmaz ise, 2 Şubat 2022 tarihinde yapacağı toplantıda konuyu ele alarak "ihlal prosedürünü" başlatmak için son kararını vereceğini ifade etti.
AK Bakanlar Komitesi, üye devletlere karşı hafiften daha ağıra doğru giden bir dizi yaptırım uygulayabilmektedir. Benzer bir şekilde Türkiye'nin AK organlarında oy hakkının kısıtlanması, Türk personel istihdam edilmemesi, ziyaretlerin iptali ya da yapılmaması, üyeliğinin sorgulanması gibi bir dizi yaptırım gündeme gelebilecektir.
Ancak, Komite'nin içine düştüğü ciddi çelişki, bazı devletlerin bazı AİHM kararlarını uygulamamasını uzun süre bir nevi "tolere ediyor" olmasıdır. Bu durum, AK Bakanlar Komitesi'nin Türkiye'ye karşı aldığı Kavala ile ilgili kararını ya da tutumunu ciddi anlamda taraflı göstermektedir. Örneğin Komite, Batı Trakya'da Türk dernekleri ile ilgili açılan davalarda haksız bulunan Yunanistan'ın, ilgili AİHM kararlarını uygulaması gerektiği yönünde 2008'den beri çağrı yaparken, halihazırda bir ihlal süreci başlatmış yani Mahkeme'ye başvurmuş değildir. Yunanistan, Batı Trakya'daki Türk azınlık tarafından kurulan bazı dernekleri, Türklerin etnik azınlık olduğu görüşünü savunmak amacıyla kuruldukları iddiasıyla faaliyetlerine izin vermemiş ve kapatmıştı. Kaldı ki Komite, AİHM kararlarını yerine getirmeyen ülkeler arasında İngiltere, Fransa ya da Rusya gibi ülkeler de bulunmaktayken, ihlal sürecini son dönemlerde sadece Azerbaycan'a karşı işleterek, bu konudaki tutumunun oldukça siyasi olduğunu göstermiş oldu.
Öncelikle Türkiye, Kavala'nın ilk yargılandığı Gezi Davası'nda 18 Şubat 2020 tarihinde beraat ettiğinden serbest bırakıldığını, şu an devam eden tutukluluğunun bir başka davada yargılandığı için olduğunu, dolayısı ile AİHM kararını aslında yerine getirdiğini iddia etmektedir. İkinci olarak, Türk Dışişleri Bakanlığı, Komite'nin kararına dair yaptığı açıklamada "tarafgir ve seçici tutum" ifadelerini kullanmıştır.
Gerçekten de Komite'nin bu konudaki seçiciliği, özellikle Kavala Davası'na odaklanarak, diğer kararları gündeme almaması ile kendini açıkça göstermektedir. Öte yandan Komite'nin, Selahattin Demirtaş davasını da gündemine almış olması, yine taraflılık ve seçicilik örneğini göstermektedir.
AK Bakanlar Komitesi'nin 36. madde ile ilgili tutumu, bütün ülkelere eşit bir yaklaşım gösterebilmiş olsa idi, bu türden süreçlere "taraflı ve seçici" süreçler diye bakılmayabilirdi. Ancak Komite'nin tutumu tersi bir nitelik gösterdiğinden, bu tür kararları, Türkiye'de devam eden davalara siyasi müdahale olarak nitelenebilir.