Temmuz ayının sonunda İngiltere'de üç kız çocuğu vahşi şekilde bıçaklanarak öldürüldü. Saldırının sorumlusu Ruanda kökenli, İngiltere doğumlu bir Hristiyandı, ama sosyal medyadaki aşırı-sağcı kanaat önderleri saldırganın Müslüman bir göçmen olduğu bilgisini yaydı. Böylelikle İngiltere'nin farklı şehirlerinde Müslümanlara ve göçmenlere yönelik yağma, linç ve şiddet eylemleri başladı.
Bu gösteriler, eski bir tartışmanın yeniden başlamasına neden oldu. Kişilerin kendi fikirlerini özgürce paylaşabilmesinin sınırları nedir? Kişiler, sosyal medyada görüşlerini ifade ettikleri için cezalandırılabilir mi? Peki sokakta gösteri yaparak kendilerini ifade etmeleri, hangi aşamadan sonra suç teşkil eder?
Avrupa'da son yıllarda farklı ülkelerde karşılaşılan İslam karşıtı eylemler, Kur'an-ı Kerim yakma eylemi gibi saldırılar Avrupalı hükümetler tarafından ifade özgürlüğü olarak adlandırılıyordu. Ancak İslam karşıtı hareketler ile başlayan ve giderek güçlenen aşırı-sağ radikal örgütlenmeler artık Avrupalı hükümetlerin gücünü ve istikrarını da etkiler hale geldi. İngiltere olayları, İslam karşıtı aşırı-sağcı grupların kitlesel olarak mobilize olduklarında ülkeyi nasıl kaosa sürükleyebildiğini ve daha kırılgan hale getirebildiğini gösterdi. Nitekim İngiliz yetkililer, protestoculara sert müdahalede bulundu. İnsanlar sosyal medya paylaşımları nedeniyle göz altına alındı ya da tutuklandı. En son 55 yaşındaki İngiliz bir kadın, sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla nefret suçu işlediği ve şiddeti teşvik ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
Akıl Yerine Duygular Üzerinden Mobilizasyon
Sosyal medya platformları, şiddet yanlısı aşırı-sağcı grupların örgütlendiği, söylem ürettiği ve kimliklerini inşa ettiği alanlar olarak öne çıkıyor. Çünkü bu mecralar, bireylerin gerçekliği grup aidiyeti içerisinde yorumladığı, ideolojik bagajların bireyleri manipülasyona daha açık hale getirdiği platformlardır. Sosyal medya ekosisteminde duygular bir kez harekete geçirildiğinde, hatalı bilginin yanlışlanmasının bir anlamı kalmıyor. İngiltere'de aşırılıkçı gruplar Müslümanlara saldırılar düzenlediğinde, üç küçük kızı öldüren katilin bir Müslüman değil de Hristiyan olduğunun öğrenilmesi artık bir önem taşımıyor. Çünkü ilk vaka, aşırı-sağcı grupların kimlik inşası ve mobilizasyonu için sadece bir araç olarak kullanılıyor. Gruplar, bu ve benzeri haberlerden aşırılıkçı ideolojilerini yaymak ve yeni destekçiler kazanmak için faydalanıyor.
Sahte içerikler ve bağlamından kopartılmış bilgiler, aşırı sağcı grupların sosyal medyada en fazla tercih ettiği içerikler arasında. Bu tür içerikler, önlem alınmadığı takdirde, kamuoyunda infiale sebep olabiliyor. Özellikle tarihsel ve siyasi bağlamı okuyamayan apolitik gençler, karşılaştıkları sansasyonel bilgileri kapsamlı biçimde değerlendirme imkanından uzak kalabiliyor. Yani sosyal medyada karşılaştıkları bilgiyi, doğru olsun ya da olmasın, diğer tüm toplumsal gerçekliklerden izole biçimde analiz ediyor ve buna göre tepki geliştiriyor. Böyle olunca özellikle genç kullanıcılar manipülasyona daha fazla maruz kalabiliyor.
Sürükleyici Lider Olgusu
Aşırı-sağcı söylemler çoğunlukla bazı fenomenler ya da ünlü kişiler üzerinden üretiliyor. Bu kişiler, aşırı-sağcı ideolojiye liderlik ederek kalabalıkları peşinden sürüklüyor. Sansasyonel olayları kaçırmıyor, tüm yaşananları, tarihsel düzlemde kendilerini haklı çıkaran argümanlara dönüştürmeye çalışıyorlar. Eğlenceli içerikler, zeka göstergesi espriler, yeni jenerasyonla uyumlu bir dil… Tüm bunlar aşırı-sağcı içeriklerin etkileşimini de artırıyor. Nitekim İngiltere olayları da bu örüntüyü teyit ediyor.
İslam karşıtı ırkçı söylemleriyle bilinen İngiliz Savunma Ligi lideri Tommy Robinson, İngiltere'deki şiddet içeren gösterilerin de lideri konumundaydı. Robinson daha önce de Müslüman göçmenleri sıkça hedef göstermiş, onlara karşı kamuoyunda linç dalgası yaratılmasına neden olmuştu. Örneğin İngiltere'de yaşıtları tarafından aşağılanan Suriyeli bir lise öğrencisi hakkında iftirada bulunarak çocuğu saldırgan olarak tanımlamıştı. Çocuk daha sonra aşırı sağcılar tarafından ölüm tehditleri almıştı. Robinson, İngiltere'deki son gösterilerde de sosyal medyadaki paylaşımlarıyla protestoculara liderlik etti. Protestoya katılan Nazi yanlısı gruplar camilere saldırdı. Daha sonra Robinson'un, sosyal medya mesajlarıyla kitleleri sokaklara davet ederken kendisinin Güney Kıbrıs'ta tatilde olduğu basına yansıdı. Ancak Robinson'un paylaşımları -kendi ifadesine göre- milyarlarca kişiye ulaştı.
Sosyal Medya Kullanışlı Hikayeler Üretiyor
Aşırı-sağcı gruplar kendilerini itilmiş, dışlanmış kişiler olarak, hak ettiği değeri görmeyen ülkenin gerçek sahipleri olarak tanımlamakta ve bu anlatıdan bir mağduriyet üretmektedir. "Mülteci işgaline uğramış memleketlerini kurtarmak için harekete geçme" anlatısı İngiltere'deki olaylarda da ön plandadır. Kendilerini "sessiz çoğunluk" olarak adlandırarak güç devşirmeye çalışıyorlar. Nitekim Robinson'un "sessiz, susturulmuş" (Silenced) başlıklı sosyal medya belgeseli de İngiltere'nin mülteciler tarafından nasıl "işgal edildiğini" ve buna karşı çıkanların nasıl susturulduğunu anlatıyor.
Üretilen hikayelerde her bir kullanıcı aksiyona çağrılır. Çarpıtılmış bir tarih algısı içerisinde bireyler, tarihin bu noktasında, birer kurtarıcı ya da kahraman olmaya davet edilir. Kimi bireyler sosyal medya paylaşımlarıyla, kimisi de sokak aktivizmiyle bu kahramanlık hikayesinin bir parçası olma yönünde motive edilir. Sonuç olarak sosyal medya hikayeleri, kullanışlı bir öfkeli kalabalık üretir.
Kime Göre Aşırı? Neye Göre Suç?
Aşırılıkçı görüşleri dile getirenlere ve yayanlara uygulanacak kısıtlamalar ve cezai yaptırımlar ne olmalı sorusu İngiltere'de yoğun biçimde tartışılıyor. X platformunun sahibi Elon Musk, bir paylaşımında İngiliz hükümetinin sosyal medya paylaşımı yapanlara yönelik tedbirlerini eleştirerek "burası İngiltere mi Rusya mı?" sorusunu sormuştu. Musk, kendi platformunda aşırı-sağcı içeriklere engelleme getirmeyeceğini, hatta bu görüşleri rahatsız edici bulmadığına dair mesajlar paylaşmıştı. Ancak İngiliz hükümeti yasalarına göre (Communications Act, 2003) başkalarına zarar veren, ağır derecede saldırgan paylaşımlar suç olarak kabul ediliyor.
Bu tartışmanın bir boyutunu da İngiltere'de polisin göstericilere müdahale ederken kullandığı iki aşamalı müdahale konsepti oluşturuyor. Bu konsepte göre polis güçleri bazı protestoculara, diğerlerine kıyasla daha sert müdahale ediyor. Yorumlara göre daha sert müdahaleye maruz kalan grup genellikle ideolojik olarak en sağda yer alan gruplar. Bu konseptin bir benzeri ABD'de "Siyah Hayatlar Önemlidir" protestoları sırasında, kolluk güçlerinin protestoculara daha müsamahakâr yaklaşması sırasında görülmüştü.
Bu tartışmalar Batılı hükümetlerin neyi aşırı olarak değerlendirecekleri ya da sosyal medya paylaşımlarının neye göre suç sayılacağına ilişkin yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini ortaya koyuyor. Anlaşılan o ki, Türkiye tarafından da daha önce defalarca ifade edilen, Batı'nın ifade özgürlüğüne yönelik iki yüzlü yaklaşımı, bu olaylar neticesinde yeniden gün yüzüne çıktı. Ancak bu kez İslam karşıtı radikal aşırı-sağın, Batılı hükümetleri daha fazla rahatsız etmeye başladığı da görülmektedir.