Günümüzde ulusal meseleler üzerine kamuoyu önünde yürütülen tartışmaların demokratik mekanizmaların vazgeçilmez bir unsuru olduğu kabul edilir. İktidar ve muhalefet kanadı ve onların destekçileri farklı görüşteki argümanlarını sunarak meseleleri tartışırlar. Dijitalleşmeyle birlikte ise kamusal müzakere büyük oranda sosyal medya platformlarına taşındı. Sıradan kullanıcılar için bu ilk bakışta bir avantaj olarak algılansa da dış aktörlerin angaje olduğu ve kendi gündemlerini ve söylemlerini iç kamuoyuna empoze edebildiği bir ortamı da beraberinde getirdi.
Bu tür dış müdahaleler genellikle etki operasyonları ya da bilgi operasyonları olarak adlandırılıyor ve diğer politik araçlarla eşgüdümlü yürütülüyor. Etki operasyonları, belirli hedeflere ulaşmak amacıyla bireylerin veya grupların algılarını, inançlarını ve davranışlarını şekillendirmeye yönelik kasıtlı ve koordineli çabalar olarak tanımlanıyor. Bu operasyonlar genellikle propaganda, dezenformasyon, psikolojik manipülasyon ve sosyal mühendislik gibi çeşitli taktiklerin kullanımını içeriyor. Bu tür müdahaleler görünür olmadığı için ve delilleriyle açığa çıkarılması güç olduğu için mücadele edilmesi daha zor hale geliyor. Örneğin NATO Stratejik İletişim Mükemmeliyet Merkezi'nin yaptığı araştırmalar Çin ve Rusya'nın NATO ülkelerine yönelik bilgi operasyonlarında işbirliği yaptığını ve bunun bir güvenlik meselesi olarak algılanarak mücadele edilmesi gerektiğini vurguluyor. Bilgi operasyonları genellikle hedef ülkedeki hassas meseleler üzerinden yürütülüyor: göçmenler, aşırılıkçı ideolojiler, toplumsal kutuplaşmalar, siyasi krizler, seçim süreçleri vb. Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye de bu tür kampanyaların hedefi haline gelebiliyor.
Seçim Sürecinde Zirve Yapan Aşırılıkçı Söylem
Türkiye'de sığınmacı ve yabancı karşıtı aşırılıkçı söylemler 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde zirveye ulaştı. "Suriyeliler gidecek" sloganları sokaklarda duvarlara yazıldı. Suriye'de hayatın normale döndüğü, muhalifler için af çıkartıldığı ve tutuklanma riskinin ortadan kalktığına dair dış kaynaklı bilgi kampanyaları yürütüldü. Böylece Türk seçmen, Suriyeli sığınmacıların artık Türkiye'de kalmalarını gerektirecek koşulların değiştiği yönünde ikna edilmeye çalışıldı. Diğer yandan ülke içinde sığınmacılara ilişkin, çoğunlukla yanlış bilgiye dayanan ve kamuoyunda infial yaratmayı hedefleyen bir operasyon başlatıldı. Türkiye'nin göçmen politikasını rasyonel şekilde tartışmak yerine doğrudan sığınmacıları hedef alan aşırılıkçı bir söylem benimsendi. Bu söylemin kapsamı genişletilerek yabancılara karşı (Batı'dan gelenler hariç) bir düşmanlık kampanyasına dönüştürüldü. Tatile gelen turistler hedef alındı, uluslararası öğrenciler ötekileştirildi. Hatta çarşaflı kadınların fotoğrafları sosyal medyada paylaşılarak, bu kişiler linç ettirildi. Yabancı karşıtlığı kampanyasının taşıdığı aşırılıkçı, ayrımcı ve İslamofobik söylem, Türkiye'deki muhalefetin de söylemini domine etmeye başladı ve aslında muhalefete zarar veren bir düzeye ulaştı.
Etki Operasyonunun Stratejik Hedefi
Türkiye kamuoyunda yabancı karşıtlığı akımının bir dış etki operasyonu olup olmadığına ilişkin bir araştırma bulunmuyor. Ancak İletişim Başkanlığı ve AA'nın yayınladığı dezenformasyon raporları, bu tür bilgi operasyonlarının hangi konulara odaklandığı göstermesi açısından çok kıymetli. Türkiye'deki etki operasyonlarının seçmen tercihlerinde, vatandaşların algı ve tutumlarında belli bir stratejik hedef doğrultusunda değişiklik yaratmaya çalıştığına dair tartışmalar mevcut. Böyle bir operasyonun Türkiye aleyhine çeşitli sonuçlar doğurması beklenebilir.
Öncelikle aşırılıkçı söylemler, Türkiye'deki sığınmacıların gündelik hayatta olumsuz tecrübelerle karşılaşma ihtimallerini arttırabilir ve bu yolla toplumsal huzuru bozabilir. Ayrımcı ve hatta ırkçı söylemler, Türkiye'deki sığınmacıların uyum sürecini zora sokabilir, onları toplumdan izole edebilir. Kendi içlerine kapanmalarına ve yeni kimlikler inşa etmelerine sebebiyet verebilir. Toplumdan dışlanma ve ötekileştirme uzun vadede radikalleşmeyi de beraberinde getirebilir. Sığınmacı meselesinin sürekli şiddet ve güvenlik kavramları üzerinden tartışılması, meselenin ardındaki gerçek dinamikleri tartışmaktan bizi alıkoyabilir ve demokratik müzakere mekanizması zarar görebilir. Aynı zamanda konunun ulusal çıkarlar bağlamında ele alınmasını zorlaştırabilir. Türkiye'nin, sığınmacıları Suriye'deki güvenli bölgelere belirli bir plan dahilinde, güvenli ve sürdürülebilir şekilde yerleştirme projesini zorlaştırabilir. Türkiye'nin on yıldan fazla süredir bu alanda yaptığı yatırımlar ve birikimler heba edilebilir. Son olarak, Türkiye'nin uluslararası imajı zedelenerek yabancı topluluklar üzerindeki nüfuz alanı daraltılabilir. Türkiye'nin özellikle Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkelerindeki kamuoyu üzerinde uzun yıllar süren çabayla inşa ettiği değerler ve anlamlar, bu etki operasyonu sonucunda zarar görebilir ve Türkiye bu bölgelerdeki etkisini yitirebilir.
Siber Etki Operasyonlarına Karşı Tedbirler Arttırılmalı
Sosyal medya platformları 2023 seçimlerinden itibaren giderek daha yoğun biçimde sığınmacı ve yabancı karşıtı kampanyaların merkezine dönüşmüş durumda. Sahte içerikler, çarpıtılmış bilgiler, toplumun sinir uçlarına dokunacak mesajlar serbest biçimde dolaşıma girmekte. Bu tür siber etki operasyonlarına karşı NATO ve AB'nin ilgili birimlerinin aldığı önlemlere benzer bir takım tedbirlerin uygulanması önemlidir.
Bu bağlamda öncelikle geçtiğimiz yıl kabul edilen dezenformasyon yasası uygulamaya konulmalı ve bu tür kampanyaları bilinçli ve sistematik şekilde organize eden kullanıcılar cezalandırılmalı. Batılı devletler, bu tür hesaplara karşı önlem almayan sosyal medya şirketlerine yönelik de ciddi cezalar uygulamakta. Diğer yandan sosyal medyada dış müdahaleye karşı ilgili birimlerden oluşan bir görev gücü (task force) kurulmalı. Örneğin ABD Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı (CISA), Amerikan halkının yabancı etki operasyonları ve dezenformasyondan kaynaklanan risklere karşı korumayı hedefler ve FBI Yabancı Etki Görev Gücü başta olmak üzere diğer devlet kurumlarıyla, özel sektör, akademi ve uluslararası paydaşlarla yakın ortaklık içinde çalışır.
Avrupa Birliği de özellikle Rusya'dan gelebilecek etki operasyonlarına karşı Doğu Stratejik İletişim Görev Gücü'nü kurmuştur ve ortaya çıkan tehditlere karşı önlem alma, veri analizi yapma, politika geliştirme, uluslararası işbirliği yapma ve gerekli gördüğünde AB'nin Dezenformasyon Hızlı Uyarı Sistemini devreye alma imkanına sahiptir. Türkiye de, olası etki operasyonlarını gözetleyerek (monitoring) ve müdahale mekanizmalarını güçlendirerek dış müdahalelere karşı daha dirençli hale getirilmelidir. Bu konuda kamuoyunun da desteğinin alınması ve etki operasyonlarına karşı kamu-sivil-özel sektör işbirliğinin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Yapay zeka gibi yeni teknolojilerle birlikte bu tür operasyonlar da şekil değiştirecek ve yeni yöntemlere başvurulacaktır. Bu tehditlere karşı şimdiden hazır olmak gerekiyor.