Libya krizinde temel konular üzerinde anlaşmazlıklar varlığını korumaya devam ederken 21 Ağustos'ta ilan edilen ateşkesin ardından uluslararası ve yerel aktörlerin müzakereleri hızlanmış durumda.
Ateşkes kararı uluslararası aktörlerin uzlaşması sonucunda ortaya çıktı ve yerel aktörler de bu uzlaşmaya uygun bir tavır sergiledi. Öte yandan, Libya'da yaşanan yetki karmaşası, Sirte'nin kontrolü, silahsızlandırılması, petrol sevkiyatı ve gelirinin kullanılması gibi temel konular üzerinde anlaşmazlık devam ediyor. Zaman zaman bu konular üzerinde çeşitli çözüm senaryoları gündeme gelse de yaklaşık bir aydır süren ateşkes henüz krizin yapısal düzeyde çözümüne yönelik bir sürece evrilmedi.
ABD Afrika Komutanlığının servis ettiği bilgilere göre Rusya Libya'ya savaş uçağı sevkiyatına devam ediyor. Bu ise Suriye'de uyguladığı taktiklere benzer şekilde ateşkes sürecini yeni bir çatışmaya hazırlık olarak gördüğüne işaret ediyor.
Zaman zaman basına yansıyan görüşmelerde siyasi isimler ile teknik heyetlerin ağırlığı dikkat çekiyor. Özellikle Hafter'in yerine daha siyasi temsil yetkisine sahip isimlerin ön plana çıkmış olması hem Hafter'in kendine biçtiği rolün gerçekçi olmadığı hem de ateşkesin şimdilik siyasi görüşmelere kapı araladığına işaret ediyor.
Bu anlamda iki önemli süreç işliyor. Birincisi, Libya hükümeti ile Tobruk meclisi temsilcilerinin 6-11 Eylül arasında gerçekleştirdikleri görüşmeler.
Bu müzakereler siyasi konularla sınırlı değil. Mali konular, yargı, seçim kurulu başta olmak üzere birçok alanda çalışan üst düzey bürokratlar da bu görüşmelere dahil oldu. Bu tablo müzakerelerin teknik düzeyde yürütüldüğüne ve diyalog kanallarının açık tutulması amacına matuf olduğunu gösteriyor.
Bu müzakerelerin temel hedefi mevcut ateşkes zemininin korunması, petrol sevkiyatının sorunsuz bir şekilde devam ettirilmesi ve gelirinin hazineye aktarılması ile siyasi müzakerelere zemin hazırlamak şeklinde özetlenebilir.
Bu müzakerelerin Eylül'ün sonunda devam etmesi bekleniyor. Bu görüşmelerle her ne kadar taraflar kendilerini bağlayacak kararlara imza atmasalar da tarafların bir araya gelmesi ve Suheyrat anlaşması çerçevesinde yapılıyor olması Libya'da siyasi sürecin işletilebildiğini gösteriyor.
İkinci müzakere süreci ise Türkiye ile Rusya arasında gerçekleşiyor. Ankara'da gerçekleşen heyetler arası görüşme Suriye ve Libya üzerinde yoğunlaşıyor. Bugüne kadar ki tecrübe gösterdi ki siyasi iradenin devreye girmediği heyetler arası görüşmeler somut sonuçlar doğurmuyor. Dolayısıyla yukarıda zikredilen temel anlaşmazlık konularında ilerleme sağlanabilmesi ve siyasi geçiş sürecinin hayata geçirilebilmesi için siyasi iradenin ağırlığını koymasını beklemek gerekecek.
Ateşkesin sürdürülmesi dışında çok da somut bir gelişme kaydedilmediği bir dönemde Başbakan Feyiz Serrac sürpriz sayılabilecek bir çıkış yaptı. Serrac'ın Ekim sonunda görevini devretmeye niyetli olduğu ancak siyasi müzakerelerde rol almaya devam edeceği açıklandı. Serrac, bu kararın sebeplerine dair ayrıntılı bir açıklama yapmadı ancak medyada Libya'daki protestolar ve ekonomik sorunlar dolayısıyla yaşanan hoşnutsuzluğun yarattığı baskıyı hafifletmeye dönük olduğu zikredildi.
Öncelikle bu meselenin teknik taraflarına dikkat etmekte fayda var. 2015'te imzalanan Suheyrat anlaşması geçiş sürecinin altı ay içinde gerçekleşeceğini öngördüğünden Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) de görev süresini bu çerçevede belirlemişti. Ancak bu sürecin Hafter'in darbe girişimleri ve Trablus'a yönelik saldırıları ile akamete uğramasından dolayı UMH altı aylık uzatma periyotları ile görevine devam etti. Ekim ayı da mevcut altı aylık periyodun sonuna denk geliyor.
Serrac'ın bu açıklaması aslında mevcut ateşkes sürecinin başarıya ulaşması beklentisini de içeriyor. Daha açık ifadelerle Serrac'ın açıklaması siyasi müzakerelerin başarıya ulaşması durumunda Anayasa'nın kabulü ve genel seçimler gibi ülkenin yeni yönetimini belirleyecek temel süreçlerin yeni bir hükümetle belirlenmesinin önünü açmaya dönük bir ifade olarak okunabilir. Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da bu açıklamanın bir iyi niyet beyanı olduğunu ve ülkenin siyasi geleceğini belirleyen seçim kararının alınması durumunda Serrac'ın bu fedakarlığı yapabileceği şeklinde yorumlanması gerektiğini ifade etti.
Dolayısıyla Libya'da UMH'nin başarısızlığı, Türkiye'nin Libya'daki pozisyonunun zayıflaması ya da güçlenmesi şeklinde okunması isabetli bir analiz olmayacaktır.