Türkiye'nin Milli Enerji ve Maden Politikası sonuç verdi ve tarihinin en büyük gaz rezervi keşfedildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde başlayan bu konsept enerji bakanı olduğu dönemde Berat Albayrak'ın önemli riskleri göze alarak ve büyük çabalarla 2017'den itibaren uygulamaya konuldu.
Bu konsept çerçevesinde ısrarcı ve kararlı bir şekilde yürütülen politikalar sonuç verdikçe Türkiye kendi çevresinden başlamak üzere etkisini halka halka büyütme potansiyeline kavuşacak. Oyun bozucu bir noktadan oyun kuruculuğa doğru yol almaya devam edecek. Türkiye güçlendikçe mücadelenin boyutları artacak.
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Karadeniz'de 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi keşfedildiğine dair verdiği müjdeden sonra Doğu Akdeniz daha fazla hareketlendi. Yükselen gerilimin çatışmaya dönüşme senaryoları bile tartışıldı.
İlk bakışta "Karadeniz'den gelen müjde ile Akdeniz'deki mücadelenin birbiriyle ne ilgisi var" sorusu akla gelebilir, bu iki bölgedeki gelişmelerin birbiriyle ilgisini kurmak zor olabilir.
Halbuki durum öyle değil.
Türkiye'nin Karadeniz'de keşfettiği rezerv ile Akdeniz'de gerilimin artması hiç de tesadüf değil.
Bir adım daha ileri giderek şunu ifade etmek mümkün: Akdeniz'de artan gerilim Türkiye karşıtı ittifakın Karadeniz'deki başarıya karşı verdiği cevaptır.
Biraz daha açalım: Türkiye uzun süredir Doğu Akdeniz'deki oldubittilere göz yummama, kendi hak ve çıkarlarına aykırı olan ittifakları ve çizilen haritaları yok sayma politikasını uygulamaya koydu ve bu amaçla devreye soktuğu hamlelerden önemli sonuçlar aldı.
East-Med projesinin akim kalması, Libya ile imzalanan anlaşma bu anlamda açık örnekler.
Doğu Akdeniz'de bu mücadele devam ederken Karadeniz'den sonuç alması, Türkiye'nin kabiliyeti ve potansiyeline ilişkin çok önemli bir gösterge. Türkiye karşıtlığında ittifak eden odaklar da bu durumu okudular ve endişeye kapıldılar.
Karadeniz'de keşfedilen rezerv bölgesinin Türkiye'ye ait olması ve bu başarının milli imkanlarla sağlanmış olması dolayısıyla herhangi bir engelleme imkanına sahip olmayan Türkiye karşıtları, Türkiye'yi Doğu Akdeniz ve Ege'de oyalama, yıpratma ve mümkünse oyun dışında bırakma amacıyla gerilimi artırma yoluna gittiler.
Bir hafta içinde meydana gelen gelişmeler gerçekten baş döndürücü. Sahadaki gelişmeler ile diplomasi trafiği yükselen gerilimin de yatıştırıcı manevraların da işareti olarak okunabilir.
Yunanistan, Fransa, İtalya ve GKRY'nin Doğu Akdeniz'de icra ettiği askeri tatbikat, Türkiye'nin daha önce Navtex ilan ettiği bölge ile kesişecek şekilde Yunanistan'ın Navtex ilan etmesi, ayrıca Mısır'la imzalanan deniz yetki anlaşmasının Mecliste oylanması ve Ege denizindeki karasularını 12 mile çıkaracağını (ki bu durum Türkiye için savaş sebebidir) açıklaması BAE'nin dört F-16 savaş uçağını Girit adasına konuşlandırması, ABD'ye ait savaş gemisinin önce Yunanistan sonra da Türkiye ile deniz eğitim faaliyetlerine katılması sahadaki hareketliliği görmek açısından yeterli. Alman yetkililerin Yunanistan ile Türkiye arasında mekik dokuması da diplomasi masasının işlediğini gösteriyor.
Peki bu gelişmeler ne anlama geliyor? Bu ülkelerin tümü Türkiye karşıtlığında mı birleşiyor yoksa her birinin hesabı ayrı mı?
Yunanistan'ın hem Ege hem de Doğu Akdeniz'de hak etmediği etkinlik alanı kazanmak için fazlasıyla hırslı olduğu artık bilinen bir gerçek. Başta Fransa olmak üzere İsrail, Mısır ve BAE –Türkiye ile sahip olduğu tarihsel anlaşmazlık alanları üzerinden– Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı kullanışlı buluyor ve kışkırtıyor. Yunanistan ise bu durumu bir iş birliğine çevirerek Türkiye'ye karşı elini güçlendirmeye çalışıyor.
Bu aktörlerin ortak amacı Türkiye'yi Doğu Akdeniz'deki enerji rekabetinden dışlamak. Ve bölgesel denklemi kendi çıkarlarına göre şekillendirmek. Ancak bunun mümkün olmadığını hepsi anladı.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'in kendisi için hayati bir mesele olduğunu karşıt bloka tek başına meydan okuyarak gösterdi. Karadeniz'de yakaladığı başarı ise bu blokun endişelerini artırdı ki gerilimi artırma yolunu tercih ettiler.
Bu noktada en ilginç pozisyonda duran ülke ise Almanya. Fransa'yı dengelemesi gerektiğinin farkında, bunun için Türkiye ile çalışmak gerektiğinin de. Hatta Fransa'nın Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı kışkırtmasını da tehlikeli buluyor. Çünkü bu durum Türkiye'nin alanını genişletmesi ile sonuçlanmakta. Dolayısıyla hem Fransa'yı dengelemek hem de Türkiye'yi yatıştırmak gibi iki zorlu amaca yönelmiş durumda. Merkel'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'la teması sıcak tutması, turizm blokajını kaldırması ve Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı AB'den yaptırım kararı çıkarmasını engellemesi de bu amaçlara matuf.
ABD ise birçok alanda olduğu gibi belli bir boşluk bırakmakla birlikte bölgedeki etkinliğini kaybetmemek, Rusya'ya daha fazla alan kaptırmamak ve NATO içinde olası bir çatışmayı önlemek durumunda. Yunanistan ve Türkiye'yi yatıştırıcı adımlar atması şimdilik iş görüyor olabilir. Ancak Yunanistan'ın 12 milde ısrar etmesi ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi kışkırtıcı adımlar atmaya devam etmesi durumunda beklemediği sonuçlarla uğraşmak durumunda kalacaktır.